Ben, Tanrı’nın çok şakacı olduğunu düşünüyorum…En azından bana karşı öyle…Uzun süre bu şakaları çok ciddiye aldım…Ve gülemedim şakalarını patlatırken…Şimdi şimdi anlıyorum…Ve bazen kederle bazen de kahkahayla güldüğüm anılara sahibim sayesinde…
Örneğin Çiğdem'le yaşadıklarım benim için hüzünlü mü? Buruk mu? Komik mi? Bilmiyorum... Ama Tanrı’nın çok şakacı olduğu kesin…
Çiğdem benim fakülteden arkadaşım…Belki de fakülte yıllarımın en derin yalnızlığının tek kadın anısı…
Kayseri'liydi Çiğdem… Kara saçlı, kara gözlü,bebek yüzlü bir kız…Sanırım bayanlar tuvaletinde tanıştık…Anadolu’luydu işte… Ağır değer yargılarıyla donatılmış,onların altında ezilen bir kız…
Derken Çiğdem'e bir şeyler olmaya başladı. Tıp fakültesinden bir çocuğa tutulmuş sanırım… Platonik… Çocuğun her davranışından derin anlamlar çekiyordu cımbızla…Karşılık bulamayınca da rahatsızlanmaya başladı Çiğdem… Bir gün aşık olduğu çocuğun önünden geçerken ‘’manyak!’’ diye bir laf duymuş... Bizim hayatımız ondan sonra karardı… Çay bahçesinde oturuyoruz diyelim,yanımızda hiç tanımadığımız insanlar sohbet ediyor… Çiğdem’in kulak onlarda , ’’beni konuşuyorlar’’ diyor ve çıldırıyor. Tutmasam gidip boğazlarına sarılacak… Ya da Çiğdem’e kendimle ilgili bir şeyler anlatmışım , ertesi gün gelip ‘’sen bana şunu mu demek istedin?’’ diye beni sorguluyor… Dilimde tüy bitiyor O’na kendimi aklamak için… Bir ayakkabısının diğeriyle konuştuğunu söylüyor mesela …
Birgün geldi, ‘’Ferhan Şensoy’un ‘Felek bir gün salakken ’oyununa bilet aldım’’ dedi.E sizin de çok iyi tahmin edeceğiniz gibi gitmek zorundayım,başka çarem yok…Gittik… Oyun başladı… İlk perdeden sonra ara verildi… Bir baktım duvardaki afişe kocaman kocaman yazmışlar ;‘’biletlerinizi atmayın,kura çekilecek,hediye verilecek’’ diye . Çiğdem'e ‘’biletlerimizi atmayalım,bak böyle bir durum varmış’’ dedim,sonu 7’yle biten bileti ben seçtim,diğerini de Çiğdem aldı.Güya 7 rakamı benim uğurlu sayımmış! Güya!Nasıl bir uğursa bu…
İkinci perde başladı... Şimdi bu biletlerin saklanmasının esprisi şuydu ; oyunda bir Bıldırcın hanım tiplemesi var. Bu Bıldırcın saftirik bir kız… Çekiliş yapılacak ve kurada çıkan bilet sahibi ikinci perdede Bıldırcın hanım’ı oynayacak Ferhan Şensoy’la…Düşünün Ferhan Şensoy nasıl sarar, nasıl kafalar artık o Bıldırcın’ı,nasıl dalgasını geçer siz düşünün…
Kura çekildi…
Koskocaman tiyatro salonunda,o kadar insan arasından öküzün gözü gibi benim Çiğdem'in bilet numarası çıkmasın mı! Ben gayet morarmış bir halde biraz ürkek,biraz titrek, kem küm ‘’ istersen ben gideyim’’diyebildim… Baktım bu attı kendini sahneye…Ben o andan itibaren koptum tabii oyundan… Başıma geleceklerin derdindeyim…
Bütün bunları benim tezgahladığımdan tutun da Ferhan Şensoy’la işbirliği yaptığıma kadar her konuda yargılanacağımı biliyorum… Kafadan koptum ben yani…Bittim... Ölümlerden ölüm beğenmem lazım... Ne bileyim, gitsem atsam kendimi bir yerden daha iyi… Başıma geleceklerin hesabı, kitabıyla öyle boş boş bakıyorum sahneye…
Bu oyun komedi oyunu olduğundan Ferhan Şensoy, ‘’Bıldırcın hanımı’’ oynayan Çiğdem'i bir güzel makaraya alıyor... Koskocaman Tiyatroyu dolduran büüttünnn insanlar da Çiğdem'e ‘’kahkihkahkoohhhh’’ diye kahkahalarla gülüyorlar… İnsanlar gülerken ağızlarını öyle bir açıyorlar ki küçük dilleri gözüme gözüme giriyor adeta…Martılar gaakklıyor sanki ’’gaaakkkk gaakkkkk’’… Birde şu martı kuşlarını çok asil kuşlarmış gibi her şiirde, her hikaye de kullanmazlar mı? Tilt olurum… Martılardan bile nefret ettim o gün ben yaa!…
Bu kahkahaların olmamasını ya da en azından daha kısık sesle olmasını istiyorum, diliyorum ama kahkahalar patladıkça sanki duvarlara çarpıyor,büyüyor, büyüyor bir daha çarpıyor,ordan gelip benim kafama Alfred Hitchcock'un ''Kuşlar'' filmindeki kuşların çığlığı gibi patlıyor… ''Allahım ne yapsam ne etsem de bu insanların gülmesini engellesem yarabbim!'' diye düşünüyorum ama Ferhan Şensoy durmuyorki…Esprinin bini bin para anasını satiimm… Doğaçlamaları salladıkça da herkes gülüyor…Tamam gülsünler de kime güldükleri çok önemli… Benim Çiğdem'e gülüyorlar… Yani yan masada oturanların konuşmalarından rahatsız olan,bir ayakkabısının diğeriyle konuştuğunu söyleyen Çiğdem'e…
Koltukta gittikçe aşağıya kaymışım farkında olmadan… Artık yapılacak bir şey yok… Zeki Alasya’nın, o çaresizlikle sıkışmış,patlamak üzere olan yüz ifadesini bilirsiniz,aynen o surat ifadesiyle millet güldükçe salak salak etrafıma ‘’gülmeyin ya,nolur ya’’ diyen yalvarır bakışlarla bakıyorum... Bittim ben yani… Bittim… Felek, o gün harbiden salaktı,çok salaktı ya...
Sonra bu işkence sona erdi nihayet… Ferhan Şensoy Çiğdem'e kitabını imzalayıp verdi sahnede…. Alkışlar… Çiğdem yanıma geldi,hiçbirşey olmamış gibi... Ben soran gözlerle suratına bakıyorum… Tık yok Çiğdem'de … Allahallah ne iş?... Tamam yarın soracak bana bunun hesabını dedim… Olsun napalım… Eve gittim… Uyuyamadım bile… Sorulacak hesapları,ona vereceğim yanıtları tek tek ,titizlikle düşündüm… ’’Freddy’nin kabusları’’ halt etmiş yani benim ‘’Bıldırcın hanım’’ kabusumun yanında…
Ertesi gün… Daha ertesi gün… Daha, daha ertesi gün hep bekledim… Çiğdem bana hiçbir şey sormadı inanır mısınız? Hiçbirşey sormadı…
14 yıl geçti… Hala tedirgin ve ürkek bir şekilde bekliyorum…
Dip Not:Onpunto/20.11.2007'de yayınlanmıştır.
19 Eylül 2008 Cuma
Felek o gün harbiden salaktı!...
Etiketler:
Alfred Hitchcock,
Anadolu,
Bıldırcın,
buruk,
Ferhan Şensoy,
Freddy'nin kabusları,
Konya Ereğli,
Martı,
Zeki Alasya
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder