Çok taze bir alışveriş anısı sunayım,şööylee;
Datça'da böyle bürümcük, mürümcük, şıfırık, mıfırık elbise,etek, bluz satan bir yer vardı sahilde. Ve sanırım bir tek de orası var... Neyse ben girdim dükkana,geziniyorum. Siyah ve çok orjinal bir etek gördüm ama yanında bir karı koca duruyordu. Kadın kocasına eteği gösterip - bu bizim kızın tarzı dedi. Adam belliki bıkkın, karıdan geçmiş, hiç oralı bile olmadı. Kadın eminim içinden - lanet herif,sen hep böylesindir zaten,demiştir. Neyse bunlar eteği almadılar. Ben de derin bir ohh çektim. Asayiş berkemal olduğundan ve nasıl olsa o etek orada durduğundan başka şeylere de bakıniimm dedim. Anam ben başka bişilere yönelmişken dükkana sarışın bir kız girdi ve direkt o siyah eteğe yöneldi. O caf caflı dükkana sanki sadece o eteği almak için gönderilmiş özel bir görevliydi... Eline aldı eteği,satıcı kadına fiyat filan sordu. Ben,tamam ya,gidiyor canım etek dedim. Ama kız bir an durdu ve sanırım o da benim gibi '' başka şeylere de bakimm,nasılsa döner,alırım eteği diye düşündü.'' E tabii hayatının hatasını yaptı. O eteği bırakır bırakmaz,kendimi eteğin olduğu yere ışınladım. Fakat kız da derhal geldi başıma. Etek benim elimdeydi,imkan olsa elimdeki eteği çekerek beni yerde sürüklerdi ama işte imkan dahilinde değildi. O sırada yanımızdan geçen satıcı kadına, içinde bulunduğum suçluluk duygusuyla hayatımda hiç bir satıcıya sormadığım bir soruyu yalvaran bir ses tonuyla sordum ;'' bu eteği alabilir miyim acaba? ''... Soruya bak! Saçma sapan, abık sıbık,ezik mi ezik... Satıcı kadın da şaşırdı,'' tabiiki alabilirsiniz'' dedi şaşkınlıkla. O esnada başımızda duran sarışın kızın yüzüne hiç bakmadım, sadece homurtulu ve dişlerinin arasından gelen bir ses tonuyla '' herhalde bu etekten bir tane daha vardır '' dediğini duyar gibi oldum. Ama gerçekten o anda onun psikolojik durumuyla ilgilenecek durumda değildim. Hayatımı o etekle paylaşmak ve o etekle yaşlanmak istiyordum. Parayı nasıl verdiğimi ve o dükkandan nasıl çıktığımı bilmiyorum.
22 Ekim 2008 Çarşamba
10 Ekim 2008 Cuma
Komik!...
Bazen…Yok yok çoğu zaman,bu ülkede…Ya da sıklıkla,hemen hemen hergün okuduğunuz bir yazıdan,seyrettiğiniz haberlerden;ne bileyim, herhangi bir faturanızı yatırırken,ya da bir çay bahçesinde yan masanızda konuşulanlardan…aslında her şeyden bunaldığınız;hem böyle farklı bir ülkede doğmuş olmaktan garip bir hüzünle karışık,mazoşistçe bir mutluluk duyarak,başka bir ülkede yaşasaydınız rahatlıktan da sıkılacağınızı düşünüp,kendinizi avuttuğunuz;hem de bu ülkede doğmuş olmanın hezimeti altında ezildiğiniz oluyor mu?
Bende bu çok fazla oluyor…Ya da keyif almak,mutluluğun tanımını yazı yazmakta bulduğunuz halde,yazı yazmanın bile zul haline getirildiğini;net denen ortamda yazı yazdığınız için bilmem kaç tane güzel insanla dostluk kurduğunuz gibi,bilmem kaç tane kompleksli insana karşı savunma durumuna geçtiğinizi gözünüzün önünden geçirince hayretler içinde kaldığınız oluyor mu?Böyle büzülmüş bir halde kendinizi saçma salak savunmalar yaparken bulduğunuz oluyor mu sizinde?
Hiçbir çıkarınız yok oysa…Nette yazı yazarak para kazanmıyorsunuz…Burası vahşi kapitalizmin yaşandığı bir iş yeri de değil…Yani yükselmek için birilerinin sırtına basarak,birilerini ezip geçmeniz filan gerekmiyor.Birilerini gammazlamanız,ispiyonlamanız,saçma sapan,incir çekirdeğini doldurmayan psişik sebeplerle birileriyle didişmeniz de gerekmiyor…Sadece kendi halinizde yazı yazıyorsunuz...Böyle mutlu olduğunuz için…Kiminin mutluluk sebebi 1.500.YTL’lik bir çanta olabiliyorken,kiminin mutluluk anlayışı bir gecede ,bir apartman görevlisinin maaşından fazla parayı su gibi içki ve eğlenceye akıtmakken,sizin mutluluk anlayışınız yazı yazmak üzerine kurulu…Sorununuz teker teker kişiler değil;sistem,hayat…Burada,bu net denen ortamda sadece yazıyorsunuz…Gönülden…Mutluluk bu…Beklenti yok,çıkar,menfaat vs…Hiçbir şey yok…Sadece yazıyorsunuz…
Ama birileri,burda bile,bu düşüncede olsanız bile,geliyor sizinle sürekli bir didişme haline giriyor…Bir cümlenizden ötürü sizden nefret ediyor…Önyargılara kapılıyor…Sizi etiketliyor,hakkınızda inanılmaz hükümler veriyor…Bölüyor,çıkarıyor,topluyor…Yargılıyor…Oysa sizi hiç görmemiş…Mimiklerinizi,gülümsemenizi,ona sıcak bir çay söylemenizi paylaşmamış…Ama size düşman oluyor…Olabiliyor…Hiç tanımadığı biri için,kendince fikirler geliştirip,kar topu gibi kötü fikirleri toplayıp,biriktiriyor…
Ya da kimisi de sizin hakkınızda böyle tonlarca olumsuz fikirlerle birikmişken,başka bir yazınızdan veya sizinle herhangi bir iletişim sonucu,yine sizi hiç görmeden ,fikrini değiştirip,bu sefer de dostunuz olmaya karar veriyor…Dikkatinizi çekerim;önce nefret,sonra yanlış anladığını,hata ettiğini anlama,sonra dost olma…Tüm bunlar yine karşısındakini hiç görmeden oluşan şeyler…
Aslında ne kadar komik şeyler yaşandığının farkında mısınız?
Bu ülkenin en önemli sorunlarından birinin,bu gelişmemişliğinin sebeplerinden birinin de ‘’önyargı’’ denen şey olduğunun farkında mısınız?Üstelik de bu yıkılması güç,saçma kanılara ulaşan kişilerin eğitim,öğretim durumlarıyla bunun hiç alakalı olmadığını;isterse master üstüne master yapmış olsun,önyargılarla dolu,gelişmeye sürekli ket vuran beyinlerle dolu bir ülkede yaşadığımızın farkında mısınız?
Çok geri bir eğitim sistemine sahip olduğumuzu ve isterse özelin en özeli okulda okunsa bile,en harika fakülteler bitirilse bile hala hiç tanımadığımız insanları ne şekilde yargılayan beyin yapılarıyla karşılaştığımızı görebiliyor musunuz?
İnsan hakları,özgürlükler,eşitlik,adalet diyen dillerin,hiç ama hiç tanımadığı insanları çok küçük verilerle ne biçim yargıladığını bu ülkede ne kadar çok gözlemlediğinizin farkında mısınız?
Ha beni yanlış anlamayın sakın!Ben bazıları gibi ‘’hepimiz pisliğiz’’ yazısı yazmıyorum…Hepimiz pislik değiliz…Pek çoğumuz,çocuklar ölürken,kulaklarımızı tıkayıp golf oynamayız;pek çoğumuz birilerinin evi yakılırken,’’kimse bizim evimizi yakmıyor,bana ne?’’ demeyecek kadar başkalarının acılarını içselleştirebiliyoruz…’’Hiç birimiz masum değiliz’’ yazısı da değil bu…Çünkü ben,pek çoğumuzun,masum olduğunu düşünüyorum…Sürekli kendimizi suçlayarak,sistemi sorgulamaktan uzaklaştırılan insanlar haline getirilmeye çalışılmasına karşı durulmasından yanayım…Çünkü pek çoğumuz,hem de pek çoğumuz,kimseye işkence yapıp da dışkı yedirmeyiz…Ya da köylüleri alıp götürüp,uçaktan atıp,beynini kurşunlayıp,dere kenarlarında infaz etmeyiz…
Bu vahşeti,bu utancı,bu insanlık suçlarını,’’biz şöyle geriyiz,böyle aptalız;hiçbirimiz masum değiliz;hepimiz pisliğiz’’ diyerek ne ben ne de pek çok kişi üstlenemez…Üstlenmemeli.İnsanları eleştirirken,sistemin insanları bu hale getirdiğini,güvensizleştirdiğini,kendine yabancılaştırdığını;sosyal adaletsizliğin insanları birbirine düşmanlaştırdığını,insanlar arasında uçurumlarla dolu gelir adaletsizliğinin varlığını gözardı etmemeliyiz.Bence farkında olmadan bütün suçları,günahları,kiri pası ''biz'' diye cümleler kuranların yazılarından etkilenerek yükleniyoruz.Çoğu zaman bu şekilde yazılar yazanların bir ‘’pislik’’ olduğunu,hiç de ‘’masum olmadığını’’ düşünüyorum…
Beni bu ülkede boğan şeylerin başında gittiğim,bulunduğum,yer aldığım her ortamda karşıma dikilen o bildik ,yıkılması,parçalanması zor duvar;Önyargı…Yargılar...İlla olumsuz yargılar biriktirmesi gereken bir kumbara gibi çoğu insan...O kumbaradan dökülen duygular size çok kötü geri dönebiliyor...
Kendi kendine söylenerek sığındığın iç seslerinle dolu yazılar yazarken,hiçbir menfaat gütmediğin bu net denen yerde bile,nasıl oluyor da gelip buluyor seni egolar?Önyargılar?Olumsuz yargılar?
Şaşırdığım bu…
Bir arkadaşıma sordum bu soruyu ,‘’popülerlik savaşı yapılıyor’’ dedi…
Gerçekten böyle mi acaba?
Neye popülerlik?Kime popülerlik?Bu neyin yarışı?
Komik!
Bende bu çok fazla oluyor…Ya da keyif almak,mutluluğun tanımını yazı yazmakta bulduğunuz halde,yazı yazmanın bile zul haline getirildiğini;net denen ortamda yazı yazdığınız için bilmem kaç tane güzel insanla dostluk kurduğunuz gibi,bilmem kaç tane kompleksli insana karşı savunma durumuna geçtiğinizi gözünüzün önünden geçirince hayretler içinde kaldığınız oluyor mu?Böyle büzülmüş bir halde kendinizi saçma salak savunmalar yaparken bulduğunuz oluyor mu sizinde?
Hiçbir çıkarınız yok oysa…Nette yazı yazarak para kazanmıyorsunuz…Burası vahşi kapitalizmin yaşandığı bir iş yeri de değil…Yani yükselmek için birilerinin sırtına basarak,birilerini ezip geçmeniz filan gerekmiyor.Birilerini gammazlamanız,ispiyonlamanız,saçma sapan,incir çekirdeğini doldurmayan psişik sebeplerle birileriyle didişmeniz de gerekmiyor…Sadece kendi halinizde yazı yazıyorsunuz...Böyle mutlu olduğunuz için…Kiminin mutluluk sebebi 1.500.YTL’lik bir çanta olabiliyorken,kiminin mutluluk anlayışı bir gecede ,bir apartman görevlisinin maaşından fazla parayı su gibi içki ve eğlenceye akıtmakken,sizin mutluluk anlayışınız yazı yazmak üzerine kurulu…Sorununuz teker teker kişiler değil;sistem,hayat…Burada,bu net denen ortamda sadece yazıyorsunuz…Gönülden…Mutluluk bu…Beklenti yok,çıkar,menfaat vs…Hiçbir şey yok…Sadece yazıyorsunuz…
Ama birileri,burda bile,bu düşüncede olsanız bile,geliyor sizinle sürekli bir didişme haline giriyor…Bir cümlenizden ötürü sizden nefret ediyor…Önyargılara kapılıyor…Sizi etiketliyor,hakkınızda inanılmaz hükümler veriyor…Bölüyor,çıkarıyor,topluyor…Yargılıyor…Oysa sizi hiç görmemiş…Mimiklerinizi,gülümsemenizi,ona sıcak bir çay söylemenizi paylaşmamış…Ama size düşman oluyor…Olabiliyor…Hiç tanımadığı biri için,kendince fikirler geliştirip,kar topu gibi kötü fikirleri toplayıp,biriktiriyor…
Ya da kimisi de sizin hakkınızda böyle tonlarca olumsuz fikirlerle birikmişken,başka bir yazınızdan veya sizinle herhangi bir iletişim sonucu,yine sizi hiç görmeden ,fikrini değiştirip,bu sefer de dostunuz olmaya karar veriyor…Dikkatinizi çekerim;önce nefret,sonra yanlış anladığını,hata ettiğini anlama,sonra dost olma…Tüm bunlar yine karşısındakini hiç görmeden oluşan şeyler…
Aslında ne kadar komik şeyler yaşandığının farkında mısınız?
Bu ülkenin en önemli sorunlarından birinin,bu gelişmemişliğinin sebeplerinden birinin de ‘’önyargı’’ denen şey olduğunun farkında mısınız?Üstelik de bu yıkılması güç,saçma kanılara ulaşan kişilerin eğitim,öğretim durumlarıyla bunun hiç alakalı olmadığını;isterse master üstüne master yapmış olsun,önyargılarla dolu,gelişmeye sürekli ket vuran beyinlerle dolu bir ülkede yaşadığımızın farkında mısınız?
Çok geri bir eğitim sistemine sahip olduğumuzu ve isterse özelin en özeli okulda okunsa bile,en harika fakülteler bitirilse bile hala hiç tanımadığımız insanları ne şekilde yargılayan beyin yapılarıyla karşılaştığımızı görebiliyor musunuz?
İnsan hakları,özgürlükler,eşitlik,adalet diyen dillerin,hiç ama hiç tanımadığı insanları çok küçük verilerle ne biçim yargıladığını bu ülkede ne kadar çok gözlemlediğinizin farkında mısınız?
Ha beni yanlış anlamayın sakın!Ben bazıları gibi ‘’hepimiz pisliğiz’’ yazısı yazmıyorum…Hepimiz pislik değiliz…Pek çoğumuz,çocuklar ölürken,kulaklarımızı tıkayıp golf oynamayız;pek çoğumuz birilerinin evi yakılırken,’’kimse bizim evimizi yakmıyor,bana ne?’’ demeyecek kadar başkalarının acılarını içselleştirebiliyoruz…’’Hiç birimiz masum değiliz’’ yazısı da değil bu…Çünkü ben,pek çoğumuzun,masum olduğunu düşünüyorum…Sürekli kendimizi suçlayarak,sistemi sorgulamaktan uzaklaştırılan insanlar haline getirilmeye çalışılmasına karşı durulmasından yanayım…Çünkü pek çoğumuz,hem de pek çoğumuz,kimseye işkence yapıp da dışkı yedirmeyiz…Ya da köylüleri alıp götürüp,uçaktan atıp,beynini kurşunlayıp,dere kenarlarında infaz etmeyiz…
Bu vahşeti,bu utancı,bu insanlık suçlarını,’’biz şöyle geriyiz,böyle aptalız;hiçbirimiz masum değiliz;hepimiz pisliğiz’’ diyerek ne ben ne de pek çok kişi üstlenemez…Üstlenmemeli.İnsanları eleştirirken,sistemin insanları bu hale getirdiğini,güvensizleştirdiğini,kendine yabancılaştırdığını;sosyal adaletsizliğin insanları birbirine düşmanlaştırdığını,insanlar arasında uçurumlarla dolu gelir adaletsizliğinin varlığını gözardı etmemeliyiz.Bence farkında olmadan bütün suçları,günahları,kiri pası ''biz'' diye cümleler kuranların yazılarından etkilenerek yükleniyoruz.Çoğu zaman bu şekilde yazılar yazanların bir ‘’pislik’’ olduğunu,hiç de ‘’masum olmadığını’’ düşünüyorum…
Beni bu ülkede boğan şeylerin başında gittiğim,bulunduğum,yer aldığım her ortamda karşıma dikilen o bildik ,yıkılması,parçalanması zor duvar;Önyargı…Yargılar...İlla olumsuz yargılar biriktirmesi gereken bir kumbara gibi çoğu insan...O kumbaradan dökülen duygular size çok kötü geri dönebiliyor...
Kendi kendine söylenerek sığındığın iç seslerinle dolu yazılar yazarken,hiçbir menfaat gütmediğin bu net denen yerde bile,nasıl oluyor da gelip buluyor seni egolar?Önyargılar?Olumsuz yargılar?
Şaşırdığım bu…
Bir arkadaşıma sordum bu soruyu ,‘’popülerlik savaşı yapılıyor’’ dedi…
Gerçekten böyle mi acaba?
Neye popülerlik?Kime popülerlik?Bu neyin yarışı?
Komik!
Ağdacı geldi beyiim!...
Madem burası benim bloğum,madem ben burada duygu ve düşüncelerimi ,sanki neredeyse 25 yıldır yazdığım günlüklerime yazar gibi yazacağım, o zaman bugün çok kıl ,tüy bir konudan bahsetmek istiyor canım…
Dayanamayacağım ve bunu da yazacağım…Allahallah!
Ben sanırım 6-7 yaşlarındaydım…Teyzem ve kalabalık bir güruh olan arkadaşları otururlardı yere,bişiler yaparlardı…Ağda olduğunu öğrendiğim bu şeyin, büyüyüp de kadın olunca benim de yakamı bırakmayacağını nerden bileyim?
Şeker ve suyu karıştırdıkları şerbetten, ağda yapıp bacaklarını falan alan bu sevimli kadınların manzarası, öyle o şerbet gibi şeker de değildi yani…Ahh’lamar,off’lamalar…Arada bir ,birbirlerine takılmalar,gülüşmeler olsa da acı çektikleri her hallerinden belliydi…
E tabii o zamanlar ,güzellik salonları ve kuaförlerde yapılmıyordu bu iş…Sir ağdalar henüz moda değildi…Evlerde yapardı bunu kadınlar.Allah razı olsun bir de çamsakızı denen bişi vardı…Çok da işe yarardı…Plastik kutusunu sıcak suyun içine sokup yumşamasını beklerdin…Sonra,şapa da şupa…Ahh’lar,of’lamalar!Mevsimlerden yazsa eline yapışır,çabuk çürür;kışsa da donar kalırdı…Annem uyanık kadındı ama; o ,nasıl yapıyorsa yapıyor,bu işi iple hallediyordu…Valla bravo…Ben onu hiç beceremedim.
Derken, e biz de büyüdük.İlk önceleri bu ağda yapma işi ,özentili bir uğraştı.Hani büyümüş, genç kız olmuş da ağdalar da yaparmış da tarzı bişeydi....Canın acısa da çaktırmazdın;koltukların, böyle böbürle acı karışımı kabarırdı hindi gibi...
Sonra amaann dedik,’’bununla mı uğraşıcam be!’’ dedik ve saldık çayıra mevlam kayıra..Özellikle de kışları.Sanki bi gören vardı…Amaannn!…
Ama yaz gelince yine mecburduk…Denizi var,plajı var…Olmaz ki;kıllı,tüylü dolaşılmaz ki! Hadi koştur git ağda salonlarına…Orada hiç tanımadığın bir kadının önünde, neredeyse doğum yapar gibi uzan…E biraz mahçubiyet olduğundan da mecburen bir samimiyet geliştir…Çünkü ağdacı kadına, öyle katı ve musubet davranmanın imkan ve ihtimali yok…Acı çekerken bile,duygularının çok pozitif ve yüzünün hep gülümser olması lazım…Valla sana sinir olur da haşırt,huşurt alırsa,hastanelik eder seni alimallah!O kadar basit bir mevzu değil,ağdacı kadınla kuracağın dialog!
Sonra erkek arkadaşlar...Onların kıldan tüyden hoşlanmayışları falan…Hatta birisi ,‘’Ben kadınların bacağına elimi sürünce, böölee sert kıl gelince hiç hoşlanmıyorum,pürüzsüz seviyorum ben,lazer epilasyon yaptırmanız lazım’’ gibilerinden konuşmuştu benimle de böyle caannkk diye suratına yapıştırmayı çok istesem de şiddete karşı olduğumdan ‘’senin o lazer epilasyonların seansının kaç dolar olduğundan haberin var mı?’’ diye sorup,flörtüz aşamasına geçmeden kendisinin defterini dürmüştüm…
Hayır yani anlamıyorum ki neden nerde kıl tüy durum var biz çekiyoruz yaa?..Neden aslanlar gibi biz de kılımızla tüyümüzle dolaşamıyoruz?Tamam estetik açıdan hoş olmadığını biliyorum,bazı yabancı kadınlarda görüyorum ,gıpta etmekle birlikte gözüme pek de hoş görünmüyor…Ama yine de hiç adilane bir durumda değiliz erkeklerle,bu açıdan da…
Bir erkek arkadaşım anlatmıştı;arkadaşlarıyla iddiaya girmişler bir konuda,kaybedenin sırtı ağda yapılacakmış…Bu benim arkadaş kaybetmiş ve ‘’perişan oldum,gözümden yaş geldi!’’diye duygularını anlatmıştı..O da sadece sırtı yani…Biz ne yapalım?Ölelim mi?
Ahh biz kadınlar var ya biz kadınlar,neler çekiyoruz,kimseler anlamaz bizi!
Aslında itiraf etmek gerekirse bazen içimdeki şeytan şöyle diyor;şimdi bu kadınlara kötü davranan erkekler var ya;hani şiddet uygulayan,taciz eden;ne bileyim,içip içip eve gelip karısını döven;sevgilisini,karısını onunla bununla aldatan…Yani böyle ne kadar hak eden erkek varsa,bunları yatıracaksın yere, bir güzel baştan aşağı ağda yapacaksın!Şapada,şupada…Sadece bir kere!Yeminle söylüyorum eğer bir daha kadın denen bu çileli yaratıklara bir şey yapsınlar ben ellerimi keserim!Yeminle bak!
26.12.2007&0npunto
Dayanamayacağım ve bunu da yazacağım…Allahallah!
Ben sanırım 6-7 yaşlarındaydım…Teyzem ve kalabalık bir güruh olan arkadaşları otururlardı yere,bişiler yaparlardı…Ağda olduğunu öğrendiğim bu şeyin, büyüyüp de kadın olunca benim de yakamı bırakmayacağını nerden bileyim?
Şeker ve suyu karıştırdıkları şerbetten, ağda yapıp bacaklarını falan alan bu sevimli kadınların manzarası, öyle o şerbet gibi şeker de değildi yani…Ahh’lamar,off’lamalar…Arada bir ,birbirlerine takılmalar,gülüşmeler olsa da acı çektikleri her hallerinden belliydi…
E tabii o zamanlar ,güzellik salonları ve kuaförlerde yapılmıyordu bu iş…Sir ağdalar henüz moda değildi…Evlerde yapardı bunu kadınlar.Allah razı olsun bir de çamsakızı denen bişi vardı…Çok da işe yarardı…Plastik kutusunu sıcak suyun içine sokup yumşamasını beklerdin…Sonra,şapa da şupa…Ahh’lar,of’lamalar!Mevsimlerden yazsa eline yapışır,çabuk çürür;kışsa da donar kalırdı…Annem uyanık kadındı ama; o ,nasıl yapıyorsa yapıyor,bu işi iple hallediyordu…Valla bravo…Ben onu hiç beceremedim.
Derken, e biz de büyüdük.İlk önceleri bu ağda yapma işi ,özentili bir uğraştı.Hani büyümüş, genç kız olmuş da ağdalar da yaparmış da tarzı bişeydi....Canın acısa da çaktırmazdın;koltukların, böyle böbürle acı karışımı kabarırdı hindi gibi...
Sonra amaann dedik,’’bununla mı uğraşıcam be!’’ dedik ve saldık çayıra mevlam kayıra..Özellikle de kışları.Sanki bi gören vardı…Amaannn!…
Ama yaz gelince yine mecburduk…Denizi var,plajı var…Olmaz ki;kıllı,tüylü dolaşılmaz ki! Hadi koştur git ağda salonlarına…Orada hiç tanımadığın bir kadının önünde, neredeyse doğum yapar gibi uzan…E biraz mahçubiyet olduğundan da mecburen bir samimiyet geliştir…Çünkü ağdacı kadına, öyle katı ve musubet davranmanın imkan ve ihtimali yok…Acı çekerken bile,duygularının çok pozitif ve yüzünün hep gülümser olması lazım…Valla sana sinir olur da haşırt,huşurt alırsa,hastanelik eder seni alimallah!O kadar basit bir mevzu değil,ağdacı kadınla kuracağın dialog!
Sonra erkek arkadaşlar...Onların kıldan tüyden hoşlanmayışları falan…Hatta birisi ,‘’Ben kadınların bacağına elimi sürünce, böölee sert kıl gelince hiç hoşlanmıyorum,pürüzsüz seviyorum ben,lazer epilasyon yaptırmanız lazım’’ gibilerinden konuşmuştu benimle de böyle caannkk diye suratına yapıştırmayı çok istesem de şiddete karşı olduğumdan ‘’senin o lazer epilasyonların seansının kaç dolar olduğundan haberin var mı?’’ diye sorup,flörtüz aşamasına geçmeden kendisinin defterini dürmüştüm…
Hayır yani anlamıyorum ki neden nerde kıl tüy durum var biz çekiyoruz yaa?..Neden aslanlar gibi biz de kılımızla tüyümüzle dolaşamıyoruz?Tamam estetik açıdan hoş olmadığını biliyorum,bazı yabancı kadınlarda görüyorum ,gıpta etmekle birlikte gözüme pek de hoş görünmüyor…Ama yine de hiç adilane bir durumda değiliz erkeklerle,bu açıdan da…
Bir erkek arkadaşım anlatmıştı;arkadaşlarıyla iddiaya girmişler bir konuda,kaybedenin sırtı ağda yapılacakmış…Bu benim arkadaş kaybetmiş ve ‘’perişan oldum,gözümden yaş geldi!’’diye duygularını anlatmıştı..O da sadece sırtı yani…Biz ne yapalım?Ölelim mi?
Ahh biz kadınlar var ya biz kadınlar,neler çekiyoruz,kimseler anlamaz bizi!
Aslında itiraf etmek gerekirse bazen içimdeki şeytan şöyle diyor;şimdi bu kadınlara kötü davranan erkekler var ya;hani şiddet uygulayan,taciz eden;ne bileyim,içip içip eve gelip karısını döven;sevgilisini,karısını onunla bununla aldatan…Yani böyle ne kadar hak eden erkek varsa,bunları yatıracaksın yere, bir güzel baştan aşağı ağda yapacaksın!Şapada,şupada…Sadece bir kere!Yeminle söylüyorum eğer bir daha kadın denen bu çileli yaratıklara bir şey yapsınlar ben ellerimi keserim!Yeminle bak!
26.12.2007&0npunto
2 Ekim 2008 Perşembe
Sahtekar Leyla
Sahtekar Leyla,Mecnun’un yok senin…
Otur ve yazmaya başla kendi tarihini…
‘’Ben aşık olunca’’ diye başla…Sanki bu, sadece seni sen yapan?…Bu mu?Bu kadar mısın sen?Aşk ve sen?
Oysa birgün, bir caminin önünden geçerken,pahalı arabalar görseydin keşke, caminin önüne park etmiş.Çok zengin biri ölmüştü belli.Taksi şoförü arkadaşların olsaydı.Filozof taksi şoförleri.Kısacık yolculukların filozofu’,’bak,zengin ama ölmüş işte adam’’ deseydi…Heyt be! kime kalmış bu dünya?
Hakkaten hiç düşünüyor musun bir gün herkesin öleceğini?Kimsenin bu dünyaya kazık çakmadığını falan…Senin bile?
Sen,aşktan yanıp tutuşan bir garip zavallı Leyla…Sahtekar Leyla…
Sen hiç halanın torununu yeni görüp de,keman çaldığına yeni şahit olup da hüzünlendin mi bu kadar geç tanımak zorunda kaldığın için? Gözlerindeki karalıkta; tırnaklarında;bembeyaz dişlerinde,ağzında ;bütün bir tarihini gördün mü,görebildin mi acaba bir insanın?
İşine giderken önünden her gün geçtiğin dükkandaki Mustafa amcanın?... Ve o gün vitrinini değiştirdiğinin farkında mısın acaba?
Taraf gazetesini hiç okudun mu?Fellini’nin filmlerini veriyormuş her gün,gazete fiyatına…Kavga ettin mi ,filmleri iç eden gazete bayii ile,sırf bu yüzden?
Hadi bunu da geçelim,Fellini’yi tanıyor musun sahtekar Leyla?
Ya da ne bileyim,kalk şimdi yerinden mesela,o poponu yaydığın ve hiçbir şey ama hiçbir şey yapmadan yalnızca kendinden ibaret sandığın boşluğundan uzat kafanı bir dışarı…Dışarı bak!…Kim ölüyor,kim kalıyor?…Kafanı uzat,kendinden dışarı…Kim yanıyor,kim acıyor?…
Bakkalın var mı senin?Orada çalışan minik çırak çocuğun sana aşık olduğunun farkında mısın?Bir telefonla anında ışınlanıyor mu kapında yeniyetme umutlar?O çocuğun duyguları için bile tasalanmak hiç aklının ucundan geçti mi?Farkında mısın?
Komşun bir göğsünü aldırdı ve kanserden yırttı diye ona ihtimamlı davranmayı,hassas olabilmeyi akıl ettin mi mesela?Tek göğüslü kadın olmanın ne demek olabileceğini, dakikanın 1 salisesi kadar bile düşündün mü?Beyninin lobları ,sen ve o kahrolası aşkından başka bir şey için çalışabildi mi?
‘’Ahh yalnızlığım benim,vah yalnızlığım’’ deyip duruyorsun sahtekar Leyla…
Aşktan başka bir şey yok gibi hayatında?…Sen aşık olabilir misin kendinden başka kimseyi görmüyorsa o arsız gözlerin?
Aşkından gelebilecek bir telefonla hayata dönüp,bir telefonla yıkılabiliyorsa o küçücük hayallerin?
Yoksa sen hep kendinle mi varsın?O,sadece kendinle kuşattığın çemberin?
‘’Bana aşkın gözü kördür’’ deme sakın!
İnsan ,aşık olunca bütün dünyanın başını okşamak ister.
Ya sen sahtekar Leyla?
Hoşçakal!
Ama
kimseyi kandıramazsın!
Kendinden başka.
...........
Not:18.01.2008&0npunto'da yayınlanmıştır.
Otur ve yazmaya başla kendi tarihini…
‘’Ben aşık olunca’’ diye başla…Sanki bu, sadece seni sen yapan?…Bu mu?Bu kadar mısın sen?Aşk ve sen?
Oysa birgün, bir caminin önünden geçerken,pahalı arabalar görseydin keşke, caminin önüne park etmiş.Çok zengin biri ölmüştü belli.Taksi şoförü arkadaşların olsaydı.Filozof taksi şoförleri.Kısacık yolculukların filozofu’,’bak,zengin ama ölmüş işte adam’’ deseydi…Heyt be! kime kalmış bu dünya?
Hakkaten hiç düşünüyor musun bir gün herkesin öleceğini?Kimsenin bu dünyaya kazık çakmadığını falan…Senin bile?
Sen,aşktan yanıp tutuşan bir garip zavallı Leyla…Sahtekar Leyla…
Sen hiç halanın torununu yeni görüp de,keman çaldığına yeni şahit olup da hüzünlendin mi bu kadar geç tanımak zorunda kaldığın için? Gözlerindeki karalıkta; tırnaklarında;bembeyaz dişlerinde,ağzında ;bütün bir tarihini gördün mü,görebildin mi acaba bir insanın?
İşine giderken önünden her gün geçtiğin dükkandaki Mustafa amcanın?... Ve o gün vitrinini değiştirdiğinin farkında mısın acaba?
Taraf gazetesini hiç okudun mu?Fellini’nin filmlerini veriyormuş her gün,gazete fiyatına…Kavga ettin mi ,filmleri iç eden gazete bayii ile,sırf bu yüzden?
Hadi bunu da geçelim,Fellini’yi tanıyor musun sahtekar Leyla?
Ya da ne bileyim,kalk şimdi yerinden mesela,o poponu yaydığın ve hiçbir şey ama hiçbir şey yapmadan yalnızca kendinden ibaret sandığın boşluğundan uzat kafanı bir dışarı…Dışarı bak!…Kim ölüyor,kim kalıyor?…Kafanı uzat,kendinden dışarı…Kim yanıyor,kim acıyor?…
Bakkalın var mı senin?Orada çalışan minik çırak çocuğun sana aşık olduğunun farkında mısın?Bir telefonla anında ışınlanıyor mu kapında yeniyetme umutlar?O çocuğun duyguları için bile tasalanmak hiç aklının ucundan geçti mi?Farkında mısın?
Komşun bir göğsünü aldırdı ve kanserden yırttı diye ona ihtimamlı davranmayı,hassas olabilmeyi akıl ettin mi mesela?Tek göğüslü kadın olmanın ne demek olabileceğini, dakikanın 1 salisesi kadar bile düşündün mü?Beyninin lobları ,sen ve o kahrolası aşkından başka bir şey için çalışabildi mi?
‘’Ahh yalnızlığım benim,vah yalnızlığım’’ deyip duruyorsun sahtekar Leyla…
Aşktan başka bir şey yok gibi hayatında?…Sen aşık olabilir misin kendinden başka kimseyi görmüyorsa o arsız gözlerin?
Aşkından gelebilecek bir telefonla hayata dönüp,bir telefonla yıkılabiliyorsa o küçücük hayallerin?
Yoksa sen hep kendinle mi varsın?O,sadece kendinle kuşattığın çemberin?
‘’Bana aşkın gözü kördür’’ deme sakın!
İnsan ,aşık olunca bütün dünyanın başını okşamak ister.
Ya sen sahtekar Leyla?
Hoşçakal!
Ama
kimseyi kandıramazsın!
Kendinden başka.
...........
Not:18.01.2008&0npunto'da yayınlanmıştır.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)