'' Kraker'e... ''
Sevgili Günlük,
Bugün bir iş için Şişli’ye gidecektim.Arabam pert olduğu için 202 sayılı çift katlıyla gideyim dedim.Nostalji işte be,idare et…
Bişi sebebiyle Şişli’ye gitmek için bindiğim otobüsün şoförü Nasreddin hoca soyundan mı geliyordu yoksa Rizeli miydi ?Velev ki öyle olmasa ‘’karşı caddeden binmeniz gerekir’’ demesi icap ediyorken ‘’bir saniye bağğyaann ,ben size nereden bineceğinizi göstereceğim’’deyip de beni taaaaa…..Tövbee tövbe…Taaa Bostancı’ya götürür müydü hiç?...Kolumuzu boyun hizasından çevirip,birkaç kez dolayıp öbür kulağımızı tuttuk…Ben, merakla bana nereden bineceğimi göstermesini ve mutlaka parlak bir fikri olduğunu düşünüyordum oysa…Ama işte parlak fikri buymuş…
Zulüm bununla da bitmedi tabii…Şoförün son derece tuhaf zeka açılımı sayesinde Bostancı’da kendimi bulmamı bir tarafa koyalım,hadi unutalım,yoksayalım,böyle bir şey kesinlikle olmadı ve bir rüyaydı diyelim,bu sefer de ‘’baağğyaann istersen bekle,10 dakika sonra bu otobüs kalkacak Şişli’ye ‘’ demesiyle birlikte beni otobüsün içine hapsedip,kapıları kapatıp gitmesi bir olmasın mı?Bir anda yok oldu adam…Otobüs ve ben yapayalnız kalıvermiştik…Kendimi kaza yapmış,yere çakılmış bir uçakta sağ kalıp da çıkmaya çalışan 'Son Samuray' gibi hissettim…Kapalı alan fobisi bastı beni…Kurtulma planları yapmaya,deli gibi otobüsün ana çıkış kapısını aramaya başladım…Can simitleri nerdeydi?Otobüsün kara kutusu nerdeydi tanrım?Nasıl çıkabilirdim?Cama yapıştım,dışarıdan ‘’help,help ‘’diye yardım dileniyordum ama bir adam burnunu karıştırarak yoldan yürüyüp geçiyor,beni umursamıyordu bile…’’Ne beee,senle mi uğraşıcam?burnumda çok önemli bazı kanallara ulaşmak üzereyim’’dercesine bana bakıp çekip gitti herif...Evet işte kendimle yine baş başa kalmıştım,yapayalnızdım ve beni bir tek ben kurtarabilirdim…Bir kez daha anlamıştım ki insanın kendinden başka güveneceği bişiyi yokmuş…Hayatın cilveleri işte insana böyle böyle öğretir ,deneyimletir,tekamüle erdirir kızım adamı!Heyt gidim heyt!
E tabii insan dahi olunca zekası hemen iş başı yapıyor;otobüs kapısının üzerinde ‘’acil çıkışta çeviriniz,press’’yazan bir yazıyı keşfetmem hiç de zor olmamıştı…Ömrü hayatımda dikkatimi çekmemiş bu yazıyla kader beni işte böyle muhatap ediyordu…Hemen çevirdim tabii…Ama siz de Amerikan filmlerinden çok iyi bilirsiniz ki ilk denemeler heyecan yaratmak maksatlı hep başarısızlıkla sonuçlanır…ilk önce ‘’pıısss’’diye bir ses geldi…Ümitlerim foss çıktı diye düşündüm,bütün gücümü,ruhsal dengemi harekete geçirmeliydim…Başarmalıydım…Derin bir nefes aldım,ayuverda,yoga ne kadar pozitif düşünce teknikleri varsa hepsini öğrenmediğim için kendime çok kızsam bile şu an bunun sırası değildi…Derin bir nefes aldım…Ve presi tekrar çevirdim…Kapı aralandı…Özgürdüm tanrım!Özgürdüm!,Azmimle,çabamla ve kendime olan derin inanç gücümle başarmıştım işte!Heyt be!
Kibariye’nin anası gibi ‘’Şoferr,şoferrr’’ diye bağırdım…
Sallana sallana geliyordu karşıdan…
Yaklaşınca sordum,’’kardeşim allah aşkına sen nerelisin,çok merak ettim?’’
‘’Mardinliyim’’ dedi…
Vallah billah mı'' dedim?
‘’Vallah billah’’ dedi…
Ana fikir:1-Fıkralarda Rizelilerin günahını alıyorlar.
2-Nereli olduğun önemli değil,önemli olan insan olmak.
3-Eğitim şart!
4-Fıkrayı dinlemek mi yoksa fıkranın baş kahramanı
olmak mı daha iyi?Yoksa hiçbiri mi?
5-Hayat çok enteresan şeylere gebe…
6-Her karanlığın sonu aydınlıktır,yeter ki kendinize olan
güveninizi her zaman koruyunuz.
7-Burnunu karıştıran insanlardan yardım beklemeyin!
Velev ki çare, sizsiniz!
7-Sakın şoferlerin ‘’bağğyaann,size nereden otobüse
bineceğinizi göstereyim’’ lafına kapılıp da gitmeyiniz.
8- Vay bee!
9-İstesem daha ne anafikirler çıkarırım.Yeter ki anafikirleri
görmesini bilelim!
Dip not:Çok önemli 2 hususu yazmayı unutmuşum;
1-Can hıraş bir şekilde çıkış yolunu ararken otobüsün kara kutusuna ulaştım;çalıştırdım,aynen şöyle konuştu benimle;''bizi neden bulduğunuzu biliyoruz,biz bu şoferrden gerçekten bezdik,bunun yaptıkları bir değil,iki değil kardeşim,artık A planımı yaparsınız, B planımı yaparsınız bilmiyoruz,bize bişi sormayın ,teknik olarak hafsalamız bu herifin yaptığı şeyleri algılamaya müsait değil...Ne haliniz varsa görün!Başınızın çaresine bakın!
2-Burnunu karıştıran artezyen burunlu arkadaş velevki bana yardım elini uzatsaydı bile ben, onun ''elini'' nasıl tutardım?Iyykk!
31 Mayıs 2008 Cumartesi
30 Mayıs 2008 Cuma
Çok seksi bi yazı...
Uzun zamandan beri bu yazıyı tamamlamayı planlıyordu.En sonunda bütün enerjisini topladı ve yazmaya karar verdi…
Evet…
Ama bir dakika…Önce kettle’da su kaynatması ve nescafe içmesi gerekiyordu.Tam kettle ‘a su dolduracaktı ki…Hayır,hayır…O entel,dantel biri değildi,nescafe içmemesi gerekiyordu.Türk kahvesi ne güne duruyorduki canım?Cık cık cık…Çok kızdı kendine,’’hayret bişeysin yani!’’ diye homur homur homurdanarak derhal kettle’daki suyu boşalttı.Tezgahtaki cezveye uzandı…2 tatlı kaşığı kahve,bir fincan su…Biraz karıştır…Çok karıştırma,köpüğü gider…Evet…İşte kahvesi de hazırdı…
Amanin!O da ne?Hiç kahve olur da sigara olmaz mı?Derhal çekmeceyi açtı ve fakat sigaranın esamesi okunmuyordu çekmecede…Bakkalı aramalıydı…Ya da…Tüh!...Aaaa neyse ya,puro ne güne duruyor?Hem kahveyle daha güzel olmaz mı?Tamam…
Puro,kahve ve klavye…Çok entelektüel bir ortam...Dikkatinizi çekerim;entel değil,entelektüel…
Neyse…Derin bir nefes aldı…
Şaka da şuka da, şaka da şuka da…Yazmaya başladı;
‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının ka…’’
Hayır hayır yazamıyordu…Cümlenin sonunu bir türlü getiremiyordu…Toplumsal duruşuna,siyasi kimliğine,o vakur tavrına,varoluşuna,yüklendiği misyona yakıştıramıyordu…Onu okuyanlar,tanıyanlar, hakkında ne düşünürdü sonra?...Ancak…Ancak,başarmalıydı…Evet evet başarmalıydı!...Bu ruhuna ket vuran engelleri,bu beyninin özgürlüğünü sınırlayan prangaları kırıp atmalıydı…Tabularını yıkmalıydı birer birer…
Evet,yapmalıydı bunu…
Belki üzerine daha ferah şeyler giyerse,şöyle dekolte bişeyler,sanki o zaman daha bir yoğunlaşmış olacak;yazının akışına kendini bırakabilecekti…Hemen gardrobuna koştu ve en degaje geceliğini giydi üzerine…Bi an tuvalet masasındaki PARFÜM gözüne ilişti…Ohh, sıktı bol bol…
Tamam…İşte şimdi yazabilirdi…Şaka da şuka da, şaka da şuka da;
‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının ka…’’
Ve fakat ‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının ka…’’cümlesinin sonunu yine getiremiyordu işte…Kahretsin!
Konsantre olmak için FLÖRTÜNÜ aramalıydı…Aradı;hoş, beş ettiler;canımlar,aşkımlar,hayatımlar,sen nasılsınlar,ben iyiyimler…Galiba bayağı bi konsantre olmaya başlamıştı...
Tekrar oturdu klavyenin başına;
‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının ka…’’
Olmuyordu,olamıyordu…’’Off! Yeter artık!Kocaman bir insansın sen!Kendine gel yaa!’’ diye söylendi…
Tekrar derin bir nefes;
‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının kanununu ve en sevdikleri şarkıyı çalıp,söylemeye başladı…’Tûti-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil /Çarh ile söyleşemem âyinesi sâf değil’…’’
Ohh be!Dünya varmış!
İşte bu yaa!Bu!
...................
Dip not:
(*)Tûti-i mu'cize-gûyem;
Nef i'nin en çok bilinen gazellerinden olup 3 feilâtün, 1 feilün kalıbıyla yazılmıştır.Daha sonra bu gazel Itri tarafından bestelenmiştir;
Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değilÇarh ile söyleşemem âyînesi sâf değil
(Mucize söyleyen bir papağanım ben, dediklerim boş laf değilFelekle konuşamam, onun kalbi temiz değil.)
Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayanaEhl-i dil birbirini bilmemek insâf değil
(Kalbi temiz olmayana gönül ehlidir diyememGönül ehillerinin birbirlerini bilmemesi insafa sığar bir şey değil.)
Yine endîşe bilir kadr-i dür-i güftârımRûzigâr ise denî dehr ise sarrâf değil
(Felek alçak ve dünya kıymet bilmez ise deinciye benzeyen sözümün değerini gene düşünce bilir.)
Girdi miftâh-ı der-i genc-i ma'ânî elimeÂleme bez-i güher eylesem itlâf değil
(Şiir hazinesinin kapısının anahtarı elime geçtiAleme bol bol cevher dağıtsam bunlara ziyan gözüyle bakılmaz.)
Levh-i mahfûz-ı suhandir dil-i pâk-i Nef'îTab'-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil
(Nef’inin temiz gönlü şiirin levh-i mahfuz (kader levhası)udurDostlarınki gibi kitapçı dükkanı değil.)
(*)Uludagsozluk.com ve Vikikaynak'tan alıntıdır.
Evet…
Ama bir dakika…Önce kettle’da su kaynatması ve nescafe içmesi gerekiyordu.Tam kettle ‘a su dolduracaktı ki…Hayır,hayır…O entel,dantel biri değildi,nescafe içmemesi gerekiyordu.Türk kahvesi ne güne duruyorduki canım?Cık cık cık…Çok kızdı kendine,’’hayret bişeysin yani!’’ diye homur homur homurdanarak derhal kettle’daki suyu boşalttı.Tezgahtaki cezveye uzandı…2 tatlı kaşığı kahve,bir fincan su…Biraz karıştır…Çok karıştırma,köpüğü gider…Evet…İşte kahvesi de hazırdı…
Amanin!O da ne?Hiç kahve olur da sigara olmaz mı?Derhal çekmeceyi açtı ve fakat sigaranın esamesi okunmuyordu çekmecede…Bakkalı aramalıydı…Ya da…Tüh!...Aaaa neyse ya,puro ne güne duruyor?Hem kahveyle daha güzel olmaz mı?Tamam…
Puro,kahve ve klavye…Çok entelektüel bir ortam...Dikkatinizi çekerim;entel değil,entelektüel…
Neyse…Derin bir nefes aldı…
Şaka da şuka da, şaka da şuka da…Yazmaya başladı;
‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının ka…’’
Hayır hayır yazamıyordu…Cümlenin sonunu bir türlü getiremiyordu…Toplumsal duruşuna,siyasi kimliğine,o vakur tavrına,varoluşuna,yüklendiği misyona yakıştıramıyordu…Onu okuyanlar,tanıyanlar, hakkında ne düşünürdü sonra?...Ancak…Ancak,başarmalıydı…Evet evet başarmalıydı!...Bu ruhuna ket vuran engelleri,bu beyninin özgürlüğünü sınırlayan prangaları kırıp atmalıydı…Tabularını yıkmalıydı birer birer…
Evet,yapmalıydı bunu…
Belki üzerine daha ferah şeyler giyerse,şöyle dekolte bişeyler,sanki o zaman daha bir yoğunlaşmış olacak;yazının akışına kendini bırakabilecekti…Hemen gardrobuna koştu ve en degaje geceliğini giydi üzerine…Bi an tuvalet masasındaki PARFÜM gözüne ilişti…Ohh, sıktı bol bol…
Tamam…İşte şimdi yazabilirdi…Şaka da şuka da, şaka da şuka da;
‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının ka…’’
Ve fakat ‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının ka…’’cümlesinin sonunu yine getiremiyordu işte…Kahretsin!
Konsantre olmak için FLÖRTÜNÜ aramalıydı…Aradı;hoş, beş ettiler;canımlar,aşkımlar,hayatımlar,sen nasılsınlar,ben iyiyimler…Galiba bayağı bi konsantre olmaya başlamıştı...
Tekrar oturdu klavyenin başına;
‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının ka…’’
Olmuyordu,olamıyordu…’’Off! Yeter artık!Kocaman bir insansın sen!Kendine gel yaa!’’ diye söylendi…
Tekrar derin bir nefes;
‘’…Erkek usulca eliyle okşadı kadının kanununu ve en sevdikleri şarkıyı çalıp,söylemeye başladı…’Tûti-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil /Çarh ile söyleşemem âyinesi sâf değil’…’’
Ohh be!Dünya varmış!
İşte bu yaa!Bu!
...................
Dip not:
(*)Tûti-i mu'cize-gûyem;
Nef i'nin en çok bilinen gazellerinden olup 3 feilâtün, 1 feilün kalıbıyla yazılmıştır.Daha sonra bu gazel Itri tarafından bestelenmiştir;
Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değilÇarh ile söyleşemem âyînesi sâf değil
(Mucize söyleyen bir papağanım ben, dediklerim boş laf değilFelekle konuşamam, onun kalbi temiz değil.)
Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayanaEhl-i dil birbirini bilmemek insâf değil
(Kalbi temiz olmayana gönül ehlidir diyememGönül ehillerinin birbirlerini bilmemesi insafa sığar bir şey değil.)
Yine endîşe bilir kadr-i dür-i güftârımRûzigâr ise denî dehr ise sarrâf değil
(Felek alçak ve dünya kıymet bilmez ise deinciye benzeyen sözümün değerini gene düşünce bilir.)
Girdi miftâh-ı der-i genc-i ma'ânî elimeÂleme bez-i güher eylesem itlâf değil
(Şiir hazinesinin kapısının anahtarı elime geçtiAleme bol bol cevher dağıtsam bunlara ziyan gözüyle bakılmaz.)
Levh-i mahfûz-ı suhandir dil-i pâk-i Nef'îTab'-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil
(Nef’inin temiz gönlü şiirin levh-i mahfuz (kader levhası)udurDostlarınki gibi kitapçı dükkanı değil.)
(*)Uludagsozluk.com ve Vikikaynak'tan alıntıdır.
25 Mayıs 2008 Pazar
İstiridyenin alnı...
Sustum senin yanında,hiç ama hiç konuşmadan…Bugün bindiğim vapuru,vapurda burnuma burnuma gelen sigara dumanını ani bir refleksle itelemeye çalıştığımı;kadın bana bakınca, ister istemez ‘’yook,yok… yani rahatsız olmuyorum da’’gibilerinden kafamı salladığımı ve gülüştüğümüzü…Anlatmadım sana…
Açıklamalar,açıklamalar…gereksiz açıklamalar yok!…Sustum…Herkese yaptığımı,bir tek sana yapmadım…
Karşıdan karşıya geçerken,sağımdan solumdan geçen arabaların rüzgarında savrulan saçlarımı;kornalar,egzozlar arasında çığlık çığlığa bağıran ruhumu anlatmadım…Sustum…
Adliye…Duruşma…Bitiş…Çay ocağı soluklanması…Hadi gelsin bir orta şekerli…’’Bu salak çocuk beni ne kesiyor!’’ diye içimden geçirip,hiddetle gazeteyi siper ettiğim yüzüm…Ben kimseyi görmek istemiyorum…Her şeyi aç bi kurt gibi yiyip bitiren,o aslında gizli sevgi arsızı dilencilerden saklansın inci tanesi hüznüm…
Yok yok…Benim hiç hüznüm,hiç kederim yok…Sırf size inat çok mutluyum ben…En insani duygularla küstahça alay etmeyi huy edinmiş zavallı küstah duygu sefilleri!Hüzünlerim size beyaz bayrak sallamayacak bundan sonra…Avucunuzu yalayın…
Tiyatora sahnelerinde göbek atarken repliği tekrar tekrar tekrarlanır ilişkilerin ...
Başka sığınaklar bulmalı. ’’Mutluluk’’ filmindeki İrfan abi gibi ,güneşe kaldırmalı şampanyayı…Şerefe!
Müzik gibi…Sevda gibi…
Vapura binmeli,karşı kıyılara geri dönmeli…
Yanımda oturan yaşlı adam ve kadının bir türlü bulamadıkları mutluluğu,birbirleriyle kurlaşırken anlatışlarında bulabilir miyim?…;
‘’Karım bana bir kere seni seviyorum demedi biliyor musunuz?’’
‘’Yapmayın!…Tahmin edebiliyorum…Oysa hayat ne kadar da kısa…Bir ahenktir hayat!’’
‘’Ahh sormayın,ben 2 dernek ve 3 koroya üyeyim,inanın orada çok yaklaşımlar oldu…Ama nasıl desem…Hep bir menfaat,hep maddiyat…’’
‘’Tahmin edebiliyorum…’’
‘’Ama sizi görünce anladım…O yüzden yaklaştım’’
‘’Ah beyefendi,ben hayatımı şiire,sevgiye vermişim,bakın şu şiirimi okuyayım size;Sevdanın yollarında ahh benim dertli başım/düşe kalka geçti ahh bu beyhude yaşım/Akar kor kor gözyaşım…’’
Onlar böyle zırvalarken,pencerenin dışından bir kedi geçti…
Yok yok…Yapmayın bunu!…Yapmayın!…Ne gerek var bu kadar süslemeye ,püslemeye…Sanki çok mükemmeldiniz?…Sanki siz hiç kalp kırmadınız,aldatmadınız,terk etmediniz,hiç yalan konuşmadınız?…Sanki hiç küfür etmediniz?…Maaşallah!geçmişler karşılıklı,anasından yeni doğmuş iki bebecik gibi anlatıyorlar birbirlerine kendilerini…Yemeyin beni be gözünü sevdiklerim!…Boşuna eveleyip gevelemeyin…Offf!…’’Susun artık yeter!,konuşmayın !bir şeyler yapın birbiriniz için! ''desem onlara?Desem?Ve ‘’kaybedenler derneğinin’’suratındaki şaşkınlığı görsem…
Boş ver!
Koştum denizin müziğine.
Biliyorum bir tek o sağaltır beni…Bir de …işte sen…
Çektim bugün denizi içime…İçimde kah balıklar çırpındı, kah oynaştı yosunlar;kah denizanaları,deniz yıldızlarına çarptı;gözkırpan bir yunus takla attı…
İstiridyedeydi artık kederler…
Tiksindim,vazgeçtim bu bilmiş yerüstü dünyalardan,’’herşeye rağmen güvenmek lazım’’diye sayıklayan bir istiridye olup atlamak vardı işte denize!…
Denizdir istiridyelerin sığınağı…Deniz kucaklar,okşar,avutur…
Denize sustum.
Çünkü o kışın sabahında seni yolculadıktan sonra …Ben öyle ,gizlice bakarken ardından,karla kaplı bir arabanın üzerine yazdın adımı…
Bu kadar yalındı işte,aslında…Hepsi bu!……
Sen öptün istiridyenin alnından… Sana sustum…
Oportünist Yazarın Güncesi...
7 Mart
Bugün saat 12.30 gibi yataktan kalktım…Offff…Msn başında karılarla chatleşmekten her yerimde çatır çatır tutulmuş…Bu kadar kişiyi aynı anda idare etmek kolay mı?...Hemen koştum msn ‘i açtım…Bakim dedim,karılar kızlar ne yazmış,ne etmiş?Hayranlarım çok anasını satim!…Ooohh! Bugün de bir sürü yorum filan yazmışlar zilliler…Yauvv insan bi durur...Heh he heheh he…Napalım,seviyorlar beni..Kahretsin!..Hayır anlayamadığım bi de şu var sevgili günce;bu zilliler benim için kavga ediyo,birbirlerinin saçını başını yoluyolar…Tövbe tövbe…Çok gülüyorum bazen…Neyse..Yesinler birbirlerini…Sana günce dediğim için bozulmuyorsun di mi sevgili günce?Günce,daha bi şık,daha bi egzantrik geliyo bana…
Şimdi çok vurucu,çok damardan bi yazı yazmalıyım…Karılar çıldırsın anasını satim!…He heheh heheh he…
8 Mart
Sevgili Günce,dayamışım ‘’Dünya Kadınlar Günü’’ yazısını allahıma kitabıma!…Anam anam anam,o da ne?Bu karılar var ya,sen deli gibi koş gel, ‘’ayy Suat bey harikasınız,ay Suat bey gözünüzün çapağını yiyim,ay Suat bey ne kadar muhteşemsiniz,tapıyoruz size!’’gibilerinden yorumları yaz…Çıldırdılar bana…Eeeee,Suat yazar da çıldırmazlar mı?Ben adamı böyle çıldırtır,kafayı da sıyırttırırım adama,heh he heheh hehehe…Vahşi cazibeme hiç bi karı dayanamaz…Suat Zorlusoy olmak öyle her babayiğidin harcı değil!Hıh!
9 Mart
Gece
‘’Her gün yaz Suat’’ diyorlar bana…Rahat bırakmıyorlar ki!Msn’ime hergün biri eklenmek istiyor…Eklensinler bakalım..heh heheh heheheh….
Ufff,bu gece yazmıcam bişi…Biraz ortadan kaybolayım da merak etsinler…Sonra ortaya çıkarım, ‘’ben yokken bana mesajlarıyla destek veren çok sevgili dostlar,eksik olmayın’’filan yazdımıydım,bunlar hasta olur bana…Yauvv var ya,bendeki şu zeka keşke herkeste olsaydı…
15 Mart
Biraz ortadan kaybolayım dedim,olaya bak…Maillerin ardı arkası kesilmedi…Zaten biliyordum da…’’Suat bey sizi çok özledik,Suat bey ne zaman geleceksiniz?Suat bey siz olmadan yaşayamıyorum!’’….Allah bunlara akıl fikir versin!hehhe he heheh hehe…Neyse çıktık ortaya tabii…Bi ‘’Sevgili dostlar eksik olmayın’’ yazısı döşemişim,hepsi doluştu…Meğer beni bekliyorlarmış…E biliyordum da zaten..eheheh hehehe hehehe…
Sevgili Günce,son zamanlarda türban,çarşaf yazıları çok revaçta…Çok reytingi var…Yarın şöyle ‘’kaka türban,pis çarşaf’’ yazısı koydum mu var yaa…Allah allahhh!karıları zaptedemeyiz artık…Heyt bee!...Başlarlar, ‘’Ay Suat bey ne kadar da doğru yazmışsınız,vay Suat bey Türkiye, İran olamaz!vs.vs vs vs’’…Dur dur...Kimse benim gibi yazamaz bu türban meselesini zaten…Sanki çok da umrumda kim ne takmış?İran olur muymuşuz?Amaannn!Ben çıkartılanların peşindeyim,heh hehe heheh heheheh…
8 mayıs
Günceciğim,
yavv şu önemli gün ve haftalar da olmasa konu sıkıntısından geberecem!Neyseki ‘’Sevgililer Günü’’ var,’’Anneler Günü’’var,’’Babalar Günü’’ falan filan…Şimdi Anneler Gününde dayarım bi’’Yetimhanelerdeki çocuklar ne yapsın?Onların annesi yokki!’’ yazısını…Ohhh kebap!Karılar nasıl da duygusallaşır,nasılda kendinden geçer kimbilir?…Msn de bana bağlanmak isteyenlerin sayısı 1000’e katlanır artık...Heheh hehe heheh…Kadınlarda vardır ya şu annelik duyguları hani?Hah işte oradan vuracan…Hey gidim hey…Şimdi herkes, yok efendim ,‘’anneler günü şöyle’’,yok efendim,’’ annelerin ayakları altındaki cennet böyle’’ yazıları yazarken,sen daha değişik bi yerden girecen,farklı bi noktadan…Oradan girip,ne kadar farklı olduğunu duyumsatacan…Ahh ulan Suat,sen var ya sen…Sen bir harikasın yauuvv!…Öpüyorum seni Suat...muck muck muck!
Bugün saat 12.30 gibi yataktan kalktım…Offff…Msn başında karılarla chatleşmekten her yerimde çatır çatır tutulmuş…Bu kadar kişiyi aynı anda idare etmek kolay mı?...Hemen koştum msn ‘i açtım…Bakim dedim,karılar kızlar ne yazmış,ne etmiş?Hayranlarım çok anasını satim!…Ooohh! Bugün de bir sürü yorum filan yazmışlar zilliler…Yauvv insan bi durur...Heh he heheh he…Napalım,seviyorlar beni..Kahretsin!..Hayır anlayamadığım bi de şu var sevgili günce;bu zilliler benim için kavga ediyo,birbirlerinin saçını başını yoluyolar…Tövbe tövbe…Çok gülüyorum bazen…Neyse..Yesinler birbirlerini…Sana günce dediğim için bozulmuyorsun di mi sevgili günce?Günce,daha bi şık,daha bi egzantrik geliyo bana…
Şimdi çok vurucu,çok damardan bi yazı yazmalıyım…Karılar çıldırsın anasını satim!…He heheh heheh he…
8 Mart
Sevgili Günce,dayamışım ‘’Dünya Kadınlar Günü’’ yazısını allahıma kitabıma!…Anam anam anam,o da ne?Bu karılar var ya,sen deli gibi koş gel, ‘’ayy Suat bey harikasınız,ay Suat bey gözünüzün çapağını yiyim,ay Suat bey ne kadar muhteşemsiniz,tapıyoruz size!’’gibilerinden yorumları yaz…Çıldırdılar bana…Eeeee,Suat yazar da çıldırmazlar mı?Ben adamı böyle çıldırtır,kafayı da sıyırttırırım adama,heh he heheh hehehe…Vahşi cazibeme hiç bi karı dayanamaz…Suat Zorlusoy olmak öyle her babayiğidin harcı değil!Hıh!
9 Mart
Gece
‘’Her gün yaz Suat’’ diyorlar bana…Rahat bırakmıyorlar ki!Msn’ime hergün biri eklenmek istiyor…Eklensinler bakalım..heh heheh heheheh….
Ufff,bu gece yazmıcam bişi…Biraz ortadan kaybolayım da merak etsinler…Sonra ortaya çıkarım, ‘’ben yokken bana mesajlarıyla destek veren çok sevgili dostlar,eksik olmayın’’filan yazdımıydım,bunlar hasta olur bana…Yauvv var ya,bendeki şu zeka keşke herkeste olsaydı…
15 Mart
Biraz ortadan kaybolayım dedim,olaya bak…Maillerin ardı arkası kesilmedi…Zaten biliyordum da…’’Suat bey sizi çok özledik,Suat bey ne zaman geleceksiniz?Suat bey siz olmadan yaşayamıyorum!’’….Allah bunlara akıl fikir versin!hehhe he heheh hehe…Neyse çıktık ortaya tabii…Bi ‘’Sevgili dostlar eksik olmayın’’ yazısı döşemişim,hepsi doluştu…Meğer beni bekliyorlarmış…E biliyordum da zaten..eheheh hehehe hehehe…
Sevgili Günce,son zamanlarda türban,çarşaf yazıları çok revaçta…Çok reytingi var…Yarın şöyle ‘’kaka türban,pis çarşaf’’ yazısı koydum mu var yaa…Allah allahhh!karıları zaptedemeyiz artık…Heyt bee!...Başlarlar, ‘’Ay Suat bey ne kadar da doğru yazmışsınız,vay Suat bey Türkiye, İran olamaz!vs.vs vs vs’’…Dur dur...Kimse benim gibi yazamaz bu türban meselesini zaten…Sanki çok da umrumda kim ne takmış?İran olur muymuşuz?Amaannn!Ben çıkartılanların peşindeyim,heh hehe heheh heheheh…
8 mayıs
Günceciğim,
yavv şu önemli gün ve haftalar da olmasa konu sıkıntısından geberecem!Neyseki ‘’Sevgililer Günü’’ var,’’Anneler Günü’’var,’’Babalar Günü’’ falan filan…Şimdi Anneler Gününde dayarım bi’’Yetimhanelerdeki çocuklar ne yapsın?Onların annesi yokki!’’ yazısını…Ohhh kebap!Karılar nasıl da duygusallaşır,nasılda kendinden geçer kimbilir?…Msn de bana bağlanmak isteyenlerin sayısı 1000’e katlanır artık...Heheh hehe heheh…Kadınlarda vardır ya şu annelik duyguları hani?Hah işte oradan vuracan…Hey gidim hey…Şimdi herkes, yok efendim ,‘’anneler günü şöyle’’,yok efendim,’’ annelerin ayakları altındaki cennet böyle’’ yazıları yazarken,sen daha değişik bi yerden girecen,farklı bi noktadan…Oradan girip,ne kadar farklı olduğunu duyumsatacan…Ahh ulan Suat,sen var ya sen…Sen bir harikasın yauuvv!…Öpüyorum seni Suat...muck muck muck!
OYUNLAR
Düşün,yalnızca söylediklerin kadar mısın?Hiç gitmediğin ülkelerde şimdi var mısın?Yüzünü bile görmediğin aşklar kadar har mısın?Nefes almadığın boşlukların ipi bile olamadığın uçurtmalarında, saklambaç oynamış bir gökkuşağı kadar saklı mısın?Kendinden menkul,insandan namesul üfürülmüş düşlere hiç dil çıkardın mı?’’Nasıl da koydum ama edebiyatı!’’...Düşün bakalım, sen sadece ‘’edebiyat yapmak’’ için mi yazarsın?
………..
Oyun oynamayı ne zaman öğrenmeye başlıyoruz?Henüz yeni doğmuşken değil…
3-4 yaşlarında başlıyor evcilikler;doktorlarla hemşireler…
Sonra gelsin ilkokuldaki meraklı bilmeceler;’-masada 15 tane mum vardı,7’sini üfledim kaç mum kaldı?’
-8!.
-Hayır!Değil,15 tane kalır,çünkü sadece üfledin akıllım!
Ortaokulda başlar arkadaşların aşklarını aşırma oyunu…Belki de kendine güvensizliğin ilk dışavurumu…Çok tehlikeli ve adi,hemen müdahale edilmeli!Ciddi bir karakter bozukluğu sorunu…
(Ya, 30'lu yaşlar ve sonrasına göre ne kadar masum,bağışlanabilir be belki?hıı,öyle değil mi?)
Lisede ‘’ben öğrenim hayatım boyunca ve hatta üniversite sınavlarında bile kopya çektim,o yüzden sakın kopyaya yeltenmeyin,her yolunu bilirim’’diyen coğrafya öğretmenine sırf tepkisellik olsun diye inadına kopya çekmek… Ve Hababam Sınıfını kıkır kıkır kıkırdayarak taklit ederken ,Kel Mahmut yakalayınca varoluşsal olarak hırsından hüngür hüngür ağlamak!Var işte serde delikanlı olmak !
Oysa minicik kağıtlara yazdığın ‘’Arıcılık hangi bölgelerde yapılır?’’sorusunun yanıtı kadar değildir yaşamak!Kaldı ki kopyayı karınca duası gibi yazarken öğrenmiştin zaten hangi bölgelerde ne yetiştiğini…Keşke hayatın da kopyası çekilebilseydi.
Hapishanendir sabah 8,akşam 18 işyerleri;kolundaki saati göstererek bekler seni torpilin olmadığı için gardiyanın olan ,habüre dilinde balgamını gezdirip sonra da afiyetle yiyerek yutan , kolu tüylü, kadından bozmalıkla,erkek de olamadıklık arasında gidip gelen ,ahh o kraldan çok kralcılar!
Anarşiste sökmez yavruuumm bu kurallar!
Oyunlar ne zaman başlar?
Zararlı kımıllarla mücadele gibi ’’kendimi korumak için’’lafına bürünür,senin oyunlarının ismi.
Aman ha,öyle bir kıvama getirmesinler seni !Bırak hep onlar olsun ennn birinci!
Sonra ipin ucu bi kaçar,karar veremezsin bu oyunlar acep bitse mi bitmese mi.
Dersin ki ''ben nerdeyim,yerde miyim gökte mi?''
………..
Oyun oynamayı ne zaman öğrenmeye başlıyoruz?Henüz yeni doğmuşken değil…
3-4 yaşlarında başlıyor evcilikler;doktorlarla hemşireler…
Sonra gelsin ilkokuldaki meraklı bilmeceler;’-masada 15 tane mum vardı,7’sini üfledim kaç mum kaldı?’
-8!.
-Hayır!Değil,15 tane kalır,çünkü sadece üfledin akıllım!
Ortaokulda başlar arkadaşların aşklarını aşırma oyunu…Belki de kendine güvensizliğin ilk dışavurumu…Çok tehlikeli ve adi,hemen müdahale edilmeli!Ciddi bir karakter bozukluğu sorunu…
(Ya, 30'lu yaşlar ve sonrasına göre ne kadar masum,bağışlanabilir be belki?hıı,öyle değil mi?)
Lisede ‘’ben öğrenim hayatım boyunca ve hatta üniversite sınavlarında bile kopya çektim,o yüzden sakın kopyaya yeltenmeyin,her yolunu bilirim’’diyen coğrafya öğretmenine sırf tepkisellik olsun diye inadına kopya çekmek… Ve Hababam Sınıfını kıkır kıkır kıkırdayarak taklit ederken ,Kel Mahmut yakalayınca varoluşsal olarak hırsından hüngür hüngür ağlamak!Var işte serde delikanlı olmak !
Oysa minicik kağıtlara yazdığın ‘’Arıcılık hangi bölgelerde yapılır?’’sorusunun yanıtı kadar değildir yaşamak!Kaldı ki kopyayı karınca duası gibi yazarken öğrenmiştin zaten hangi bölgelerde ne yetiştiğini…Keşke hayatın da kopyası çekilebilseydi.
Hapishanendir sabah 8,akşam 18 işyerleri;kolundaki saati göstererek bekler seni torpilin olmadığı için gardiyanın olan ,habüre dilinde balgamını gezdirip sonra da afiyetle yiyerek yutan , kolu tüylü, kadından bozmalıkla,erkek de olamadıklık arasında gidip gelen ,ahh o kraldan çok kralcılar!
Anarşiste sökmez yavruuumm bu kurallar!
Oyunlar ne zaman başlar?
Zararlı kımıllarla mücadele gibi ’’kendimi korumak için’’lafına bürünür,senin oyunlarının ismi.
Aman ha,öyle bir kıvama getirmesinler seni !Bırak hep onlar olsun ennn birinci!
Sonra ipin ucu bi kaçar,karar veremezsin bu oyunlar acep bitse mi bitmese mi.
Dersin ki ''ben nerdeyim,yerde miyim gökte mi?''
Tren sesi....
Senin için...
Tren Sesi / Orhan Veli
Garîbim;
Ne bir güzel var avutacak gönlümü,
Bu şehirde,
Ne de bir tanıdık çehre;
Bir tren sesi duymaya göreyim,
İki gözüm,
İki çeşme.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)