2 Şubat 2009 Pazartesi

''Artizz misin be hamsi?''

Fakültede okurken içimde hep bir tren giderdi.Hep bir huzursuzluk hali,hep bir kıpraşma,hep içimde çalan o tren düdüğü...Ahh o ders çalışmak zorunda olmalar var ya beni bitirirdi...Ne deniz kenarında çayımı yudumlarken ne de sınav araları gidilen tiyatrolarda,sinemalarda huzur bulurdum...Birşeyler kaçıyordu ve ben hep geç kalıyordum.

Evet evet hep geç kalıyordum...Hatta ortaokulda hem sınıf hem de Edebiyat öğretmenimiz Mustafa bey karneme aynen şöyle yazmıştı;''Çok çalışkan,çok başarılı,çok saygılı bir öğrencimizdir.Bir de derse geç kalma huyu olmasa''...(Burada gülme ikonu var).Çünkü bendeniz, ilk saatlere bazen...tamam tamam çoğunlukla...Off! tamam tamam, büyük çoğunlukla 5 dakika,10 dakika geç kalır,böyle örgülü örgülü saçlarımla mahçupca yerime süzülürdüm...

Tabii ilerleyen yıllarda fakültede devam mecburiyeti de olmayınca bu 5-10 dakika ,sabah 11'lerde okula gitmeler haline gelmez de n'olur?...Bütün fakülte hayatım boyunca hep şöyle sabah erken kalkıp,okula giden bir öğrenci olmak istemişimdir.Ama gel gör ki ilk saatlerdeki derslere girdiğim pek de görülmemiştir.Hatta bizim sınıfta en ön sırada oturan,yaz- kış yün yelek giyen ve her daim saçlarına bakıp '' yavv bunun saçlarını sıksan kimbilir kaç kilo yağ çıkar'' diye düşündüğüm Ali'ye bile ilk saatlerde derslere girdiği için gıpta etmişimdir...O açıdan gıpta etsem de ders notlarını adeta Merkez Bankası kasasında sakladığı için ,''heyy Ali,annenlere söyle de eve boşuna zeytinyağı masrafı yapmasınlar'' demek içimden çok geçmiştir.Zaten duyduğuma göre mezun olur olmaz araştırma görevlisi olmuş kendisi.Şimdilerde o hırsla şöyle tumturaklı bi doçentlik payesi de almıştır.Kimbilir o zavallı çocuklar bunun elinden neler çekiyorlardır.''Ölü Ozanlar Derneği'' filmindeki o harika edebiyat öğretmeni gibi çocukları masanın üzerine çıkartıp,bulundukları yere daha geniş açıdan bakmalarını sağlattıracak ya da kitapların işe yaramaz ,boş bilgilerle dolu sayfalarını yırttıracak hali yok ya allan ineğinin!...Varsa yoksa ezberden mütevellit bir hayattan ne beklersin...O yağ gölündeki saçları büyük ihtimal dökülmüş olduğundan,çocukceyizler ''len bu var ya evine zeytinyağı masrafı yapmasın he! Kih kah kohh!'' gibilerinden espri filan da yapamıyorlardır...Allan ineği ya...Bak ders notu vermediği aklıma geldi de asabım bozuldu yine...

Neyse işte ,en sevdiği masal kahramanı ''Yedi cüceler'' den ''uykucu'' olan bu uykucu kulunuz,şimdilerde yine bir yerlere geç kalma telaşıyla hızlı hızlı yürürken,çocuğun biri ''çok güzelsin'' diye bi laf attı.Valla o gün de bir dökülüyorum,kendimi bir perişan hissediyorum sormayın.Ne yalan söyleyeyim attığı o masumane laf ruhumu şölee bi okşadı geçti...Ama benim derdim başka... Çocuğa şöle göz ucuyla baktım,tipinde de Mehmet Ali Ağca misali bir hal yok.Yani gözler küçük ve birbirine bitişik,alın çıkık,avurtlar çökük,üçgen bir kafası olup da Adli Tıp literatürüne göre suçlu tipolojisi çizmiyor.Turgut Özal gibi ''piknik tip'' de değil...Böyle 18 yaşlarında sevimli bi fırlama.Heee demek öyle? Demek ben çok güzelim öyle mi?Görürsün sen şimdi...

-Sen şimdi bana mı çok güzelsin dedin?
Benim yürüyüp yoluma gideceğimden gayet emin ve attığı lafın zararsız oluşundan hiç de böyle bir soru beklemeyen ufaklık , -hebe hübe,he be,hebebebe... gibilerinden bişiler gevelemeye başladı...Hiç istifimi bozmadan ve çok sinirli bir ifadeyle - haaa demek ben çok güzelim öyle mi ? Len oğlum nerem güzel,bak şu karşıdan gelen kıza, bacak boyu benim boyum kadar,ben adeta onun yanında pigme gibi kalıyorum beee! diye gürledim...Baktım çocuk kızarıyo,bozarıyo, - yok yani,şeyy hebe hübee... Dur dedim, ben buna biraz daha deneysel takılayım ; - ayrıca ben dergilerdeki standartize edilen güzellik kavramına hiç de uymuyorum, nerem güzel haa? Catherina Zeta Jones muyum sanki? Ya da ne bilimm herhalde... Herhalde sen körsün,hiç mi Nicole Kidman mı ne var hani,hiç mi gözün görmedi onları? Nerem güzel leyn benim haa? Sen benlen dalga mı geçiyon? Vücudumdaki yağ ve kas oranının dengesizliğinden haberin var mı? Detoks yapmayan ben, nasıl güzel olabilirim? Her gün yeşil çay , yeşil elma ve somon yemeyen biri ne derece fit,ne derece güzel olabilir ha? Şu karın kaslarıma bak,çelik gibi mi? Değil...E peki karnı çelik gibi,bacakları tunç gibi,sıkı popolu olmayan birine ne hakla güzel dersin? Ünlü biliadamı Zigmund Farkıyştayn'ın bilimsel verilerinden haberin yok herhalde senin? O verilere göre bi kere yüzün her iki bölümü eşit olmalı,simetrik olmalı ki benim sağ ve sol profilim asla birbirine uymaz, ne güzeli bee?Çok güzelmişim! Ha ha ha ha, gülim bari !

Çocuk kızardıkça ve hebeledikçe anladım ki bu konuyu daha da dallandırıp budaklandırabilirim, ajite edebilirim... Hem zaten piknik tip de değil...O hala -eğer kelimeleri bir araya getirip de cümle kıvamına sokabilirse- söyleyebileceği şeyleri düşünüp,kekeleye dursun ,- hem sonra biliyor musun ilk aşkımla karşılaştım tesadüfen...Allan hıyarı bana ''aa senin ne gür saçların vardı,noldu o saçlara?Aaaa senin dişlerin de bi değişmiş'' gibi abuk sabuk şeyler söyledi, hıck! O gün bugündür nerde ilk aşk ,milk aşka dair bişi göreyim,duyayım,nerde ilk aşk yazıları okuyayım kalayı basmak istiyorum...Adeta kendimi kırmızı başlıklı kız,onu da babaanne kılığına girmiş kukuleta şapkalı adi kurt olarak tasavvur ediyorum...Ve sen tüm bunlar yetmezmiş gibi, kalkmış alay edercesine ''çok güzelsin'' diyorsun bana...Bak valla çok fena yaparım seni!

-Abla bakk..ab..abla...valla bak ölee bi kastım yokt...

-Haa bi de abla haa?Sen bana yaşlı mı demek istiyorsun yani?Haa madem yaşlıydım, o zaman gidip başkasına ''çok güzelsin'' deseydin!Bana niye diyon ki...Cık cık cık...

Sonra da saçlarımı savurup ,''hııhh!'' dercesine arkama bakmadan yürüyüp gittim...Çocuk sanırım hala elleriyle sokaklara bişiler anlatmak istiyor,içi kelimesiz,bol ünlemli ve soru işaretli balonlar havada uçuşuyordu...

Böylece yıllar yıllar önce, ben sanırım ilkokulda filanken, annemle pazarda önünden geçtiğimiz balıkçının, elinde tuttuğu hamsiye söylermiş gibi yaparak ,''artizz misin be hamsi?'' diye anneme laf atışının bilinçaltı intikamını da almış oluyordum...Hıh hıh hıhh hıhh!Çünkü hocanım olan annem sanki duymamış gibi yaparak,hiç muhatap olmamış,elimi sıkı sıkı tutarak yoluna devam etmişti.Bense hem anneme güzel bişi söylenmiş olmasıyla gururlanmış hem de bu duymamazlığa verip de yoluna yürüyüp gitmelere o günden beri kafayı takmıştım.Hep acaba tam tersi olsa ne olurdu diye düşünmüştüm yıllardır.(Yok ya,yıllardır dediysem de abarttım tabii biraz).

Neyse, düdük çaldı...İçimdeki trene yetişmem lazım...Çünkü hayatın sınavları hiç bitmiyormuş;hayat sürdükçe zorundalıklar hep devam ediyormuş...Tıpkı birilerine ihale kazandırmak isteyen belediyeler gibiymiş hayat...İşte bu sebepleymiş sürekli yol bakım çalışmaları yapılması; işte ''hayatın engebeli yolları'' lafı da buradan geliyormuş.(Ben burada tıpkı Tayfun Talipoğlu ya da Can Dündar gibi çok genizden ve etkileyici,çok önemli bir şeyler söyledim galiba...Ama ne?)

Anafikir;Kendinizi kötü hissettiğiniz bir günde biri size laf atarsa ve eğer Adli Tıp tipolojisine göre Mehmet Ali Ağca'ya benzemiyorsa,yürüyüp yolunuza gitmeyiniz...Ha eğer benziyorsa da ona ''Biliyon mu ben Papa'nın torunu Ali'yi tanıyorum,kendisi şu an Doçent oldu,saçları hala yağlı değil çünkü kafasında saç kalmamış ;İstersen seni Ali'nin yanına götürebilirim'' filan deyip,bir taşla pek çok kuşu vurabilirsiniz.

5 yorum:

  1. :) Sende karar ver ama arkadaşım, güzelmisin, değilmisin.

    Senin yazdıklarını okurken birden o hebülep çocuğun yerine koydum kendimi. Bende gençtim, peki güzel diye atlettiğim bir kıza hiç şöyle manidar, geyik eti kokan bir laf atmışmıydım acaba diye. Uzun uzun düşündüm. Yok, olmamıştı böyle bir şey. Bunu bir eksiklik olarak kabul etmelimiyim derken kapı çaldı. Komşum Remziye abla Miroşun torunlarıyla oynayıp, oynayamıyacağını sormak için gelmiş. Kadıncağız bunu sorarken, benim dudaklarımdan "Bu memlekette hamsi olsam, bir tek senin tavanda yanardım remziye abla" dedim. Dudaklarımdan aniden çıkan bu kelimelerle Kadın Remziye söylenerek hızlı hızlı arkasını dönüp gitti. Senin yazın yüzünden miroş arkadaşlarıyla oyun oynamaktan, bense birazcık kafamı dinleyecekken miroşun dırdırlarına maruz kalarak, kısa bir öğleden sonrası dinlencemden oldum. şimdi ben sana soruyorum "Artizz misin be hamsi?" :)))))))

    şaka bir yana çok güzel bir yazıydı.

    Sevgilerimle

    Ahmet

    YanıtlaSil
  2. iltifat edene bunları çektirdiysen.. çirkin deseydi kimbilir ne olurdu. düşünmesi bile korkutucu (-:

    YanıtlaSil
  3. Elif

    Bunca sözlerin arkasında siz bakmayın benim öyle söylediklerime, aslında ben güzelim diyorsun gibime geldi.

    Uğur Erhan

    YanıtlaSil
  4. yani dediklerine katılıyorumda. ama sana biri güzel dedi diye bu kadarda üstüne gidilmezki gençlerin bütün cesaretlerini dağıtmışsın (-: ha bende arada eğer gerçekten güzellik gördüysem " aman tanrım bu ne güzellik " diye kendimden yaşça çok büyüklere laf atarım gururları okşansın diye. kendilerine bir güvenleri toplansın. saçlarını düzeltmelerin , bir dolap makyaj kutusu kullanmaları boşuna gitmesin diye ama daha beni böyle fırçalayan olmadı. cidden korkutucu.. umarım senin gibi sokak ortasında bizi yerden yere vuracak birine rastgelmem (-: intahar ederim o denli kırılırım (-:

    YanıtlaSil
  5. Vayy ben, bazı şeyleri anlatmak adına abarttım,sen hepten abartmışsın sevgili piç:))intihar etme ;ızgara et,intihar etten daha güzeldir:))

    YanıtlaSil