Bu gece aklımda hiç yazı yazmak yoktu.Gecenin 12'sinde zeytinyağlı pırasa ve çok sevgili bir arkadaşın verdiği tarife göre ;muskat , balkabağı, soğan ve sütten oluşan çorbayı yapmışıdım.Google 'da muskatın faidelerine bakmışıdım. Bana bu çorba tarifini veren arkadaşım Avusturalya'da yaşıyordu.Aramızdaki saat farklarını düşünmeksizin kameradan bana çorbayı gösterip , ''hadi git , balkabağı al , muskat al , hemen yap, koş, koş ! '' dediği zaman , '' olur , bu saatte sokağa çıkar balkabağı ararım , millet de benim ,'' Külkedisi '' olduğumu filan düşünür , hatta bir kaç fare de bulayım bari ,onlar da sihirli peri dokununca arabacım filan olur '' dediğim için gülme krizine girmiştik.
İşte bu gece bu muskatlı çorbayı yaparken yine bunu düşünüp yine gülmüştüm. Biliyorum ''sineğe gel ,sineğe '' diyeceksiniz. Bilmiyorum siz kimsiniz ? Ama diyebilirsiniz , doğaldır. Burda yediğimizi , içtiğimizi ,herbişeyciğimizi filan yazdığımız için , millet yaptığımız her bi halttan haberdar oluyor. Ve bu bazen beni bayağı bi geriyor... Gerçi bendeniz en azından yeni aldığım koltuğun üzerine uzanıp fotomu çekerek , bloğuma koymuyorum . Henüz o kadar delirmedim. Ya da görgüsüzlüğü sevmiyorum. Zaten yeni bir koltuk filan da almadım. Alsam blogda işi ne ? Hani ''muskat'' bir yere kadar. Gerçi muskatı tanısanız hayatınızda değişen birşey olmayacaktır belki ama en azından yeni alınmış bir koltuk fotosundan daha faideli olabilir. Mesela gaza, hazımsızlığa iyi gelirmiş . O yeni aldığı koltuğun fotosunu bloğuna koyan arkadaş muskatlı balkabağı çorbasını içerse ona bile bir faidem dokunacak yani...
Neyse işte ,ben gecenin bir yarısı yemek yapmış ,sonra da nette Engin Ardıç'ın yazılarını okuyordum. Hatta yine faideli olmak adına bir yazısından alıntı yapayım bari. ( bu ne faydacılıktır anlamadım ki...Faydam dokunsun diye benden ara kabloyu ödünç isteyen komşuya ,ara kabloyu komple hediye ettim de şimdi fırını habüre prizin yanına taşımaktan anam ağlıyor. Kadın senden ödünç istemiş, ne diye hediye ediyosun ki ? ''Gereksiz iyiliklere gerek olmadığı '' hususunda ulaştığım kişisel menkıbenin temelinde işte bu ara kablo deneyimim yatmaktadır ) .
Engin Ardıç'ın '' Yazarın okurla imtihanı '' yazısına gelirsek ,(ki bir türlü gelemedik,gereksiz uzatmalar yaptık ve hala daha yapmaktayız,kapa parantezi çabuk ! ) orda şu pasaj çok hoşuma gitti ;
''
Hani "Marcel Proust soruları" var ya, en sevdiğiniz kelime, en sevdiğiniz ses, falan, insanın gizli kimliğini ortaya koyuyor, "köşe yazarı" için de dört soruluk bir "başarı testi" varmış. The New York Times gazetesinin ünlü yazarı, yaşı bana yakın Thomas Friedman'ın öğütleriymiş bunlar, haberim yoktu.Kendi kendime sordum bu test sorularını:
1) Okuyucu benim yazımı okuyunca "vay be, bunu bilmiyordum" diyor mu? Diyen var, hem de çok.
2) Okuyucu yazımı bir solukta okuyor ve "bugüne kadar ben bu meseleye hiç böyle bakmamıştım" diyor mu? Diyen var, hem de çok.
3) Okuyucu "budur abi, nasıl ifade edeceğimi bilemezken tam da benim duygularıma tercüman olmuş" diyor mu? Diyen var, hem de çok.
4) "Her iyi yazarın onca iltifattan sonra bir o kadar da ihtiyaç duyması gereken" okuyucu tepkisini gösteren, "senden de, yazdıklarından da, bakış açından da nefret ediyorum" diyen var mı? Ohohooo, istemediğin kadar! Hem öyle fazla uzağa gitmeye de gerek yok bulmak için...Ne dersin sayın okuyucu, sınavı geçmiş miyim? (http://www.sabah.com.tr/2009/03/21/haber,777A81461D644B148F97AD93B66E8456.html )
Bakın işte tam bu yazıyı okurken kafamda bir vızırtı peyda olmaya başladı. Vızırrr,vızırrr,vızırrr....Aman allahım en iğrendiğim şey ; o bir,o bir, o bir,ki,üç KARASİNEK !
İnanın saçıma konsa, kırk gün kırk gece saçımı yıkarım, o kadar sevmediğim bir hayvanceyiz yani. Üstelik içerde uyuyan çocuğumun yanına uçar da ...Aman allahım ! Ya yüzüne, gözüne konarsa ? Derhal gazeteyi dürüp ,büküp salonda karasinek avına giriştim. Bana mısın demiyor zibidi ! Yakalayana aşkolsun!
Fakat gecenin bir yarısı karasineği avlamaya çalışırken felsefe yapmadan da kendimi alamadım ,şöyle ki ;
Bu karasinekten iğreniyorum , oka da konar bu, moka da...İyi de insanların bazısı da böyle değil mi ?
Hakkını ararsın,hakkını savunursun, hakkını söke söke alırsın, sonra karşına geçip, ''sen benim için ne yaptın ki ?'' der ve senin hakkını vermemek için türlü numaralar çevirmez mi ? Çamura yatmaz mı? Senin hakkını sana vermemek için kıvrım kıvrım kıvranıp da neredeyse seni aç gözlü yapmaya çalışmaz mı?
Hani sana ihtiyacı olduğunda '' nolur yardım edin ; her gece dua ediyorum ; acaba hakkımızı alacak mıyız? ;size güveniyoruz ; sizi çok ama çok seviyoruz '' diyen bu sefil fareler , bu yüzünüze gülüp ,sırtınızı sıvazlayanlar ,gün olur, devran döner de sizin hakkınızı gaspetmeye çalışmaz mı?
İşte o zamanlar da hep aklıma gelir Nazım'ın o muhteşem şiirinin o dizeleri ;
''akrep gibisin kardeşim, / korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. /serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. /midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. / ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. / bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. /koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen/ ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, / hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin,demeğe de dilim varmıyor ama... ''
İşte elimde gazete , gecenin bir yarısı kulağımda zırıl zırıl zırıldayan pis bir karasineği kovalarken , dedim ki '' bir karasinek ,oka da konsa , moka da konsa ,ne yapabilir ki bana ? Hem sonra kimi insan da konmuyor mu hep oka moka ? Bir karasinek ,aldığı devasa koltuğu bloğuna koyacak kadar hazımsız olabilir mi mesela ? Bir karasinek , hakkını savunup da aldığın halde , hakkını yemeye çalışabilir mi? Kıvrana kıvrana , hakkını vermemek için çamura yatabilir mi? Alt tarafı küçük bir ısırık ve biraz kaşıntı , hepsi hepsi bu kadar. Ya insan ? İnsanlar ? İnsanların bazısı ? Bir karasinek , hırsına yenik , sömürgen , bencil ve terbiyesiz bir insan kadar zararlı olabilir mi? Bir karasinek iftira atabilir mi? Yalan konuşabilir mi? Kibirli , küstah , çirkef , nankör olabilir mi bir karasinek ? Kalp kırmayı ,puşt olmayı bilir mi? En fazla toplu iğne ucu kadar kanını emer . Onu da ben helal ediyorum be ! ''
De haydi be karasinek ,açtım camı ,çık git, özgürsün !
23 Mart 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
mumkum mertebe (pit ve pire olmadikta gayri)hayvanlari oldurmem. alir bahceden disari salarim. ve yeminle boyle dusunurum. bi kere onun ekolojik dengeye faydasi var herseyden once.
YanıtlaSilya bir takim insanlar? neye faydalari var kan emici duzeni beslemekten baska napiyolar?
yani ben ne diyem yazini okudum bi gittim de gittim.
"hayvanlari sevmiyorum" diyen insanlara kadar gittim..kii "havyan kadar olamadiklari icin sevmiyolardir koppgullari" dedim. bu dunya cok guzel ama dogal oldugu surece, insanlar cok guzel ama saf olduklari surece. of be icim eridi walla. bu arada corbanin tadindan bahsetmemissin merak ettim ben?
Ara kablo sayesinde yaşadığın kişisel menkibeyi bizimle paylaşıp tarifi imkansız bir ders vermişsin deran :)
YanıtlaSilEngin Ardıç'ın yaşamadığı kadar kötü okuyucu tepkisi yaşadın sen. Yazan insan sanırım yazdığı her kelimenin bedelini bir şekilde ödüyor. Bazıları sinek kadar küçük, bazıları muskat gibi yararlı, bazıları nankördür bu tepkilerin.
Çorbanın tarifini unutmuşsun :)
Simi ,ayrıca şu tesbitine bayıldım ''Yazan insan sanırım yazdığı her kelimenin bedelini bir şekilde ödüyor. Bazıları sinek kadar küçük, bazıları muskat gibi yararlı, bazıları nankördür bu tepkilerin.''
YanıtlaSil