Yediğimiz tavuklar hiç güneşe çıkmadan, suni ışıklandırma ve hormonlu besinlerle beslenerek kısa sürede büyütülüp, otların üzerine ayağını bile basmadan kesilip, tüyleri yolunup, paketlenip marketlerdeki raflarda yerini alıyor. Böyle büyütülen tavukların psikolojisi kimbilir ne kadar bozuktur , düşünmek dahi istemiyorum
Zamane çocuklarının da maalesef bu hormonlu tavuklardan bir farkını göremiyorum.
Neden mi?
Çocuğunuz büyümeye başladıkça ister istemez ve birdenbire bazı şeylerin içinde kendinizi bulmaya başlıyorsunuz. Bazı annelerle , okul, eğitim gibi konularda konuşmaya, bazı annelerin de çocuklarına ettiklerini gözlemlemeye başlıyorsunuz. Çocuklarına '' ettiklerini'' diyorum, çünkü çocuklarına da çocuklarının çocukluklarına da resmen '' ediyorlar .'' Ve çocukların nasıl hormonlu tavuk muamelesi gördüğüne de böylelikle yakından şahit olmaya başlıyorsunuz. Böyle bir sisteme çocuk doğurduğunuz için acı çekmeye de başlıyorsunuz
Çünkü şimdiki zaman çocuklarının bizden farklı olarak tıpkı suni ışıklandırmayla büyütülen tavuklar , hatta onlardan bile daha kötü, daha vahim, daha da acınası bir hayatları var: Gözlerini '' site'' denilen yüksek yüksek binaların içinde dünyaya açıyorlar. Çocuklar sitelerin içinde eşofmanlı bakıcılar elinde büyüyor. Sonra anaokulu telaşı başlıyor. Aslında bu korkunç engizisyon sisteminde hayatlarının en mutlu sayılabilecek yılları da bu ilk 5 -6 yıl .
Derken geliyoruz ilkokul yaşına. İşte esas işkence de bununla birlikte başlıyor. Çocuğunuzu 40-50 kişilik saldım çayıra mevlam kayıra devlet okullarına vermek istemiyorsunuz. Özel okullar deseniz ateş pahası, en kötüsü bile yılda en az 10-15 milyar. Üstelik bu milyarları sadece 1 yıl ödemiyorsunuz. Hani eğitim, Anayasaya göre parasızdı? Hani fırsat eşitliği?
Bu sebepler ve sorgulamalarla iyice allak bullak oluyorsunuz. Ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Sistem sizi de içine çekmeye başlıyor. Seç bakalım : devlet okullarında çocuğun heba mı olsun yoksa özel okul ticarethanelerine yem mi olunsun? Ayrıca özel okullara çocuk veren sonradan görme ya da Özal Türkiyesi zengini ailelerle muhattap olmak da cabası... Sırf çocukları ilerde bu tür özel okullara başlayınca '' desinler'' diye, sırf birbirlerinden aşağı kalmamak adına küçükken çocuğuna '' Amerika gördürmüş '' özentili aileler bunlar. Bu tür insanların çocuklarıyla senin çocuğun nasıl okuyacak? Etkilenmeyecek mi? O şımartılmış ,doyumsuz , gak dese su, guk dese başka bişeyi eksik edilmemiş çocuklar gibi senden taleplerde bulunmaya başlamayacak mı? Hadi bakalım seçimini yap da göreyim seni.
Devlet desen, kendisine hizmet edecek fabrikasyon embesiller yetiştirmek için hazırladığı katı, acımasız , beyinsiz bir eğitim, öğretim tarzını zaten senin önüne sunuyor. Siz çocuğunuza bakmaya kıyamazken, '' şrakk ! '' diye çocuğunuza tokat atabilecek ve sizi katil edebilecek anlayışsız , acımasız ve katı bir sistem.
İkisi de o kadar size ters ki hangisi diye bir seçim yapmak dahi insanı boğuyor.
Hadi diyelim mecburi olarak çocuğunu devlet ya da özel okula yerleştirdin, eee her sene değişen sınav sisteminden ne haber? Tam bir rezalet! Tam ama.
Bizim zamanımızda diye söze başlarsak, bizler gerçekten de çok şanslı ve mutlu çocuklarmışız . 5 sene boyunca hem mahallemizde koşar oynar hem de okulumuza gider, ödevlerimizi yaparmışız. Şimdi ise korkunç bir şey yapmışlar. Galiba 3. sınıftan itibaren çocuklar seviye tespit sınavlarına girip, not toplamaya başlıyor.
Hatta dünkü demecinde Nimet Çubukçu önümüzdeki sene ilkokul yaşının 5 yaşa indirileceğini söylemiş. Yani çocukları daha da bir tavuklaştıralım istiyorlar. Site-özel okul- servis- üçgeninde yaşayan ve gün yüzü görmeyen doğal olarak da sanal bir alemde bilgisayarı ile arkadaş , ayağı otlara basmamış , sürekli çıldırık anaları tarafından yarıştırılan psikopat çocuklar yetiştirmek istiyorlar.
Çevrem kendini çok mantıklı zanneden , çıldırık, kaçık, psikopat olduğunun farkında bile olmayan , kendini sisteme kaptırmış analardan geçilmiyor.
Geçen gün, bir arkadaşımın ablası böyle geçti karşıma, bana kızı için yaptıklarını mantıklı mantıklı anlatmaya başladı. Daha doğrusu o çok mantıklı konuştuğunu zannederken , ben içimden ,allahım, kaptırmış kendini konuşuyor , kendini cidden çok akılcı konuşuyor sanıyor, bunun anlattıklarını ancak tımarhanedeki deliler anlatabilir diye düşünüyordum ne yalan söylim...
Anlattıklarına göre , çocuğuyla birlikte neredeyse o da sınava giriyor. Çocuğu ile dershanelere , okullara o da devam ediyor. Okul ve dershane hocalarıyla sürekli bağlantı halinde, deli gibi onları yönlendiriyor. Hatta kızı SBS 'ye girmeden önce yatırlara gitmiş, kızına '' okunmuş su'' içirmiş. Bu '' okunmuş su'' insanı ferahlatır diyor. Üstelik de bunu diyen ablamız Atatürkçü ve de çağdaş ve de Bağdat caddesinde oturuyor. Cumhuriyet Bayramlarında fener alayına katılıyor. Güler misin, ağlar mısın?
Hatta bir başka bu konuda tımarhanelik olmuş arkadaşım, çocuğuna bir sınavdan 85 aldı diye neler etti. Çocuk gözleri dolarak, kahvaltı masasından kalkıp , odasına gitti. Fakat daha sonra , çocuğunu bu şekilde davranarak mutsuz ettiğini söylediğimde de yanımda çocuğuna sordu: oğlum sen mutsuz musun? Çocuk kafasını sallayarak '' yooo '' dedi. Çocuk olayın farkında değil ki, ne desin. Anasının çizdiği hedefleri mutluluk sanıyor.
Bu sınav sistemini -özellikle- böyle her sene yapılır hale getirdiklerini ; bu tarz ailelerin kafayı yiyip , hiçbir şey düşünemez ve sorgulayamaz hale gelmesini hedeflediklerini görmemeye imkan yok.
Kafayı resmen yemişler. Hormonlu tavuklar yetiştiriyorlar. Eleştirdiğinizde de cümle hazır :'' Seni de görücez bakalım!''
Valla beni göremeyeceksiniz. Naparsanız yapın, beni bu halde göremeyeceksiniz. Benim çocuğum , çocukluğunu yaşayacak. Hiç bir şey olmasını hedeflemiyorum. Hatta mümkünse sizin çocuklarınız gibi bir çocuk olacaksa hiçbir şey olmasın daha iyi.
Benim çocuğum, ne olmak istiyorsa onu olur. Onu doğurdum diye , ona bu kadar saygısız olmaya , onun çocuk haklarını bu kadar gaspetmeye, sırf kendi kişisel ihtiraslarım için çocuğumu sisteme kurban etmeye hakkım yok. Resim mi çizmek istiyor, çizsin. Çöpçü mü olmak istiyor, olsun. Bir insan yaptığı işi sevecek, o iş onu mutlu edecek. O zaman başarı zaten peşi sıra gelir. Türkiye'de kim sevdiği işi yapıyor, yapabiliyor? Oysa böyle anormal, başıbozuk, ne idüğü belirsiz , yap-boz bir eğitim sistemi olmasaydı, ilkokullarda çocuklar sınava boğulacağına, yetenekleri yönünde yönlendirilselerdi böyle mi olurdu?
Oysa seviye tespit sınavı denilen ucube ile özel okullar ve dershanelere resmen rant sağlanıyor. Bu rant sağlansın diye de çocukların psikolojisi ile oynanıyor. Koca koca adamlar , rehber öğretmenler TV'de, gazetelerde, '' efenim çocuğunuz sınavdan önce şöle yapsın, bölee yapsın'' diye akıllar verirken ,hiç bir şekilde bu kadar acımasız bir sınav sistemini eleştiren yok. Çok şaşırtıcı. Bu tımarhanelik veliler, çocuklara rehber olması gereken rehber öğretmenler , AKP'yi eleştirmesini, fener alaylarına katılmayı biliyorlar . Ama top yekün birleşip, '' bu nasıl bir eğitim sistemi? Küçücük çocuğumuza her sene sınav stresi yaşatmaya ne hakkınız var?'' diye hesap bile sormuyorlar ? Bu her sene ama her sene yapılan sınavlar , çocukların fiziki, ruhsal gelişimlerine bile büyük bir darbe. Ama bu duruma isyan edileceğine yatırlara gidip, çocuğuna okunmuş sular içirip, yatırlardan medet umar hale geliyorlar. Çocuğunu sözde beğenmediği böyle bir sistemin dingiline uydurmaya çabalıyor, hatta dualar ediyorlar. Tam tımarhanelik durumlar.
Üstelik gün, güneş görmeyen ,bunca sıkıntı, stres, yanlızlık ve yabancılaşmadan geçerek büyüyen çocuklar, büyüyünce doktor , mimar , bilgisayar mühendisi de olsa , yurtdışlarında eğitimine devamlar da etseler , tüm bunların yanında promosyonu olarak psikopat da olacaklar.
Görünen manzara bu .
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder