İnternette yeni sayılırım.Kendime yazar değil de “yazıyor’’ demeyi uygun buluyorum. Bazı arkadaşlar “Ay, ne olur öykü yaz!” diye gaz verseler de ben yolun neresinde olduğumu çok iyi biliyorum.
Tesadüfen ve hasbelkader diyelim İnternette yazı yazmaya başladım.
Ancak internette yazıyor olmanın bin bir türlü zorluğu da var…
Çünkü, nette yazar olmak, başka bir şeyi de beraberinde getiriyor.Takma isimlerle yazı yazanlar ya da yazılarında birilerinin kimliklerini açıkça vermeden karalamalar…Çamur at izi kalsın misali… Bunun çeşitli sebepleri olabilir… Hırs,haset, korku, intikam belki karşılık bulamama… Belki, karşısındaki açıklarını biliyor diye tedirgin olmak ve ondan önce davranıp önlemini almak… Kimbilir?...A planı, B planı, C planı yapmak… Pek çok sebebi olabilir...
Hem bir yazı yazan hem de avukat olarak, bu vur-kaç teknikleri benim başıma gelse ne yaparım? diye düşündüm.Hani bi tip çıkmış, popo(s)u yemediği için isim vermeden bana sallıyormuş. Mesela dedik canım! Şöyledir, böyledir vs. vs. atıp tutuyormuş yani… Çamur atayım da izi kalsın hesabı…
Gündelik hayatımız başka, sanal âlem başka…
Bizim toplumumuzda yaygın olan tepki(sizlik) şekli, bunu yapan kişiyi susarak cezalandırmaktır. Bu davranış kalıbı çoğu zaman takdir toplasa da benim pek haz etmediğim bir davranış kalıbıdır… Biz kadınlara, kendimizi bildik bileli hep şu öğütlenir; “Biri sana yolda laf mı attı? Taciz mi etti? Aman oradan uzaklaş! Olmamış gibi davran, sakın muhatap olma!… Eğer cevap verirsen, ‘Bu kız aranıyo, istiyoo’ derler”… İyi de tacize uğrayan ben, Mahatma Gandhi olmak zorunda değilim ki!Bu mantık ne kadar doğru bilemem? Ben onaylamıyorum. Onaylamadığımı da çeşitli kereler göstermişliğim vardır:
Bir gün yolda kendi halimde yürüyordum. Yanımdan geçen birinin elini, popomda hissettim… O, hareketini çekti ve benim nasılsa Türk örf ve adetlerine uygun “suskun ve sinik kadın’’ modelinde yetiştirildiğimi düşünerek, gayet kendinden emin yoluna devam etti. O yıllarda, Samsonetti çantalar çok modaydı… Fermuarını gayet güzel bir şekilde kapattım. Neme lazım içindekiler düşmesin, öyle değil mi? Peşinden gidip, kafasına ‘’baaaaammmm!’’ diye çantayı geçirdim… Bu bir an şaşaladı tabii, o şaşkınlıkla bana ‘’manyak!’’ da dedi… İnanılır gibi değildi ama bir manyak kalkmış bana utanmadan ‘’manyak!’’ diyordu. “Ulan, manyak sensin, hadi bakalım karakola gidiyoruz! Yürü bakalım!” diye bağırdım… Arkasına bile bakmadan kaçtı. Zaten bir kadına, böyle bir hareketi yapabilen biri, bırakın erkek olmayı, insan bile olamazdı!
Türk örf ve adetlerine uygun şekilde “suskun ve sinik kadın” modunda olmadığıma dair diğer bir örneğe gelecek olursak… Kısa bir süre tanıdıktan sonra, sırlarına vakıf olup, beş para etmediğini anladığım birini bıraktıktan sonra başıma geldi. Bu şahsiyetsiz, orada burada, salt hakkında bir takım şeyler biliyorum diye, tıpkı gevşek ağız gibi konuşmaya başladı. Çünkü beni, kendi gibi şerefsiz sanıyordu. Kulağıma gelen ahlaksız konuşmaları sonucunda bir gün, bir çay bahçesinde, erkek arkadaşıyla otururken, yakasına yapıştım. “Ulan, orada burada gevşek gibi konuşuyormuşsun! Bir de benim yüzüme söyle bakalım!’’ dedim…O da nasıl ve nereye kaçacağını bilemedi…
''Erkekliğin yüzde doksanı kaçmaktır'' lafına bu yüzden inanmıyorum. Kaçanların erkek olmadığını bizzat test ettim ve şekilde görüldüğü gibi onayladım.
İyi de, bu net denen çöplükte gözlemlediğim kadarıyla ya Savcılığa verileceğini bildiğinden kişi ismi açıkça belirtilmeyip,yavşakça vur-kaç yapılıyor ya da sahte isimlerle saldırılıyor. Burada alimallah ,velev ki başıma bir şey gelirse Türk örf ve adetlerine göre ‘’suskun ve sinik kadın’’ modelinde olmadığımı nasıl göstereceğim? Kafasına “baaammm!” diye çantayı geçiremem ki…Ya da yakasına yapışıp “Ulan hadi bakalım, o yazdıklarını erkeksen suratıma söyle!” diyemezsin… Yaradana sığınıp ağzına “caaannnkkk…” diye yapıştıramazsın.
Bu net denen çöplükte delikanlıca davranılmıyor ki hesabını alasın! Vur-kaç, anasını satim!
Ancak velev ki bu ülkede kirlenmeden kalabilmiş nadide yazarlarımızdan Cezmi Ersöz’ün bir lafı var. Bana demişti ki “Okuyucu affetmez! Kendi açıklarını kapamak için başkalarını karalayanların defterini dürer ve o yazarı bitirir! Bunu yapan kendi ipini çeker!”
Velev ki okuyucunun sağduyusu var… O sağduyu, böylelerinin yakasına yapışır, tokatı da ‘’caannkkk’’ diye bunların ağzına yapıştırır herhalde…
Gözlemlediğim kadarıynan da ölee…
......................
Dip not:Sezen Aksu,yıllarca dost bildiği Hıncal Uluç’un kendisi hakkında oldukça çirkin bir yazı yazması üzerine ,ona cevaben bir yazı kaleme almıştı.Beni çok etkileyen bu yazıyı bloğumda paylaşmak isterim,kulaklara küpe olsun,başucunuzda hep bulunsun.Sevgilerimle.;
‘Sen zalim bir insansın Hıncal. Bilen bilir, ne kadar canım yanarsa yansın, ne denirse densin, ne olursa olsun konuşmak, cevap vermek âdetim değildir. Bu kadar sert ve zor bir dünyada kişisel sıkıntıların kamuoyu önüne taşınmasını ayıp bulurum. Hırsın, öfkenin; insanın ahlakını değiştirmesine izin vermemenin erdemine inanırım. Kelimelerin gücünü, istenilirse ne kadar zehirli, kıyıcı, mahvedici olduğunu, üstelik bunun en alasını, en acıtanını yapabileceğini bilen biri olarak hiçbir şey için, hiç kimseyi kırıp dökmeye değmeyeceğine bütün kalbimle inanırım.
Ama sen zalim bir insansın Hıncal. Arkadaşlığımız niye bitti biliyor musun?
Senin ikili ilişkilerde de vazgeçemediğin iktidar tutkusuyla, gücünü sınamak için icat ettiğin uyduruk küslük oyunlarına geldiğim için değil. Orta sınıf ahlakıyla yetişenlerin çok iyi bildiği o vefa duygusuyla, bana benzemeyeni de sevebilmeyi, anlayabilmeyi değerli addederek, 25 yıla yakın sürüklediğim bu arkadaşlıkta hep içime sinmeyen, önceleri adını koyamadığım, içten içe hep rahatsızlık veren tuhaf bir sezginin; sonunda, bana rağmen pembe balonu patlatması yüzünden...
Sen en büyük harfler, en iri kelimeler ve büyük kahkahalarla gereğinden fazla sevgiden, iyilikten, dostluktan, sadakatten bahsederken çıkardığın gürültünün bana, hiç durmadan babamın, ‘İnsan en fazla kendinde olmayandan söz eder’ cümlesini hatırlatmasına engel olamadığım için. Sonunda bir reklâm filmi hizmetine sunulan o kocaman kahkahayı, bir türlü sahici bir gülüşe benzetemediğim, insanın içine neşe yerine niye korku saldığını bir türlü keşfedemediğim için.
‘Hıncal, ne olur yazma beni köşende’ diye her rica ettiğimde; ‘Bu ülkede seni seveni severler. Çok tepki aldığım zamanlarda patlatıyorum bir Sezen Aksu, ortalık süt liman’ diyebilecek kadar pişkinleşebildiğin için...
Dört yıldır ölümcül bir hastalıkla uğraştığımı, bu hastalığın adının ‘Coushing sendromu’ olduğunu, en önemli belirtisinin kortizona bağlı aşırı yağlanma nedeniyle ‘moon face’ yani ‘ay yüz’ olduğunu ve bel-baş arasında yağ yastıkçıkları tabir edilen geçici doku deformasyonları oluşturduğunu, hastalığımın neredeyse tamamen geçtiğini, bu süreç içinde değil estetikçiye, dişçiye bile gitmemin yüzde yüz yasak olduğunu bildiğin halde, bu durumu başka türlü kullanabilecek kadar şeytanına yenildiğin için...
Benim hiç kimseyi kandırmaya kalkışmayacak kadar akıllı ve saygılı biri olduğumu unuttuğun için... Son olarak ‘zalimin meclisinde oturan da zalimdir’... Zalimin meclisinde oturmak istemediğim için...
Bunları neden yazdığımı daha iyi anlayabilmen için küçük bir hikâye ile tamamlıyorum yazımı:
Bir leylek, kendine yuva yapmak için yer arıyormuş. Epey bir bakındıktan sonra pek ünlü bir âlimin evinin bacasına yapmış yuvasını, hem de bir şeyler öğrenirim diyerek. Bunu gören âlim, ‘Vay sen benim bacama nasıl yuva yaparsın’ diyerek, büyük bir hiddetle, taş ve sopayla saldırmış leyleğe. Leylek zar zor canını kurtarmış ama kaçarken isabet eden taşlarla bir bacağını kırmış. Leylek adalete inanırmış. Mahkemeye vermiş âlimi. Ve kazanmış davayı. Kadı, âlimin de bir bacağının kırılmasına karar vermiş. Leylek itiraz etmiş hemen, ‘Aman Kadı efendi, lütfen ayağını kırmayın, kavuğunu alın yeter’ deyince, Kadı sormuş, ‘Neden?’ Leylek cevap vermiş, ‘Kavuğunu alın ki, başkaları da zalimi âlim sanıp kırılmasın.’
17 Haziran 2008 Salı
İnternet icat oldu,mertlik bozuldu!...
Etiketler:
alim,
avukat,
Cezmi Ersöz,
çanta,
Hıncal Uluç,
İnternet,
intikam,
kadı,
Leylek,
Sezen Aksu,
zalim
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder