
''
... Ezilen kitleler meydanlara “bir umutla”, bir “hayalle”, bir “beklentiyle” giderler.
Çoğunluğu ordunun denetimine girmiş olan sendikaların, işçiye, emekçiye, yoksula, ezilene “bir umut” vermesi mümkün mü?
1977’de Taksim’de öldürülen yoldaşlarının katillerini aramayanların, o katillerin bugünkü uzantısı olan çetelerle kolkola girenlerin, kitleleri harekete geçirecek bir “hedefi” ortaya koymaları mümkün mü?
“Devrimciliği”, Ergenekon yandaşlığına, ordu hayranlığına indirgemiş olanların bir heyecan yaratması mümkün mü?
Devrim halkla olur.
Devrimi “orduyla” yapmak isteyenlerin “devrimci bir ateşi” yakmaları mümkün mü?
Bugün “devrimci” etiketini benimseyerek ortalarda dolaşanların çoğu eski yoldaşlarının katilleriyle çoktan anlaştılar.
“Devrimcilik, ilericilik, solculuk” diye “faili meçhullerin faillerini” koruyanlara, canileri umut olarak görenlere, darbeciliği alkışlayanlara rastlıyorsanız, “devrim” bir umut olur mu?
Devrim, böyle bir şey değil.
Devrim, cesaret ister.
Devrim, mücadele ister.
Devrim, sisteme ve o sistemin silahlı bekçilerine kafa tutmak ister.
Devrim, değiştirmek ister.
Devrim, halkına güven ister.
Devrim, halkına zulmeden gaddar darbecilerden hesap sormak ister.
Asker postallarının arasında dolaşmaz devrimci.
Ezilen türbanlı kızlara, vurulan Kürt çocuklarına, ibadethanesi kapatılan Alevilere, işkencede öldürülen solculara arkasını dönmez devrimci.
Sistemin işbirlikçisi olmaz.
Öyle o partiyle, bu partiyle uğraşmaz, bütün o partilerin arkasında duran ve adına “sistem” denilen yapının üstüne gider doğrudan.
Bir amacı olur.
Bir hedefi olur.
Halkının en özgür, en zengin, en mutlu yaşayacağı yolu açmak için uğraşır.
Halkından nefret ederek, halkını küçümseyerek, halkını horlayarak devrim mi olur, devrimcilik mi olur?
Efendilerinin postal bağlarını kendine bayrak yapanların devrimciliği, sahtekârlıktan başka bir şey değildir.
Devrim, sahtekârlarla olmaz.
Devrim, kavgayla olur.
Devrim, yürekle olur.
Devrim, değiştirir.
Ezilenlerin ezilmesini önlemektir devrimin işi.
“Dünya değişiyor” diye ağlamaz devrimci, dünyanın değişmesi sevindirir onu.
Ve bir yandan dünya değişsin diye uğraşırken bir yandan da ezilenleri “değişen dünyanın” sarsıntılarından korumak için yollar arar.
O yoldur devrimin hayali.
O yolu bulmaktır devrimin umudu.
Eşitlik ister, hakkaniyet ister, özgürlük ister.
“Bir ulusun” değil bütün ulusların hakkını savunur, ezilenlerin sadece “kendine benzeyenini” değil bütün ezilenleri kucaklar.
O marşlar boşuna yazılmadı, o marşlar boşuna söylenmedi.
Bırakın “devrimin” yerine “darbeyi” koyanları, bırakın “enternasyonalizmin” yerine “ulusalcılığı” koyanları, bırakın bir zamanlar kurbanların yanındayken şimdi katillerin yanında olanları.
Devrim, halkıyla yürür.
Devrim, dünyayla yürür.
Ve hiç unutmayın...
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarında.
Binler yürür o zaman, on binler, yüz binler, milyonlar yürür.
Yürür o kavganın ufuklarından.
Yeter ki o kavgayı sürdürecek yürek olsun. '' Ahmet Altan /Taraf-2.Mayıs. 2009
http://www.taraf.com.tr/makale/5316.htm
kimine göre gaz bombalarının bayramı :) limonlarla kardeş olduk artık.
YanıtlaSilo halde yaşasın limoni kardeşlik(yarım ağız söylenen kardeşlik nidası)
YanıtlaSilsu altanlar babalarından aldıkları soyadına golge dusuruyorlar
YanıtlaSilAltan kardeşler ve babaları bir özeleştiri yapsalar artık... Döne döne şaşkınlaşmışlar. Bir o tarafı bir bu tarafı kışkırtıp duruyorlar. Kimin adına çalışıyorlar?
YanıtlaSilsevgili deran paylaşım için teşekkürler..
YanıtlaSil